Keyifli Okumalar!
🎶Cannon Division, Innocence
İçimde tanımlayamadığım ve tanımlayamayacağım büyük bir bahar vardı. İlk defa bir bahar ayının o mistik kokusunu güzel soluyordum.
Gökyüzümdeki güneş ışınlarının gelişini engelleyen bulutlar çekildi; yerine aydınlık geldi ve bunu Gökyüzü Gökdeleni sağladı.
Gökyüzü Gökdeleni bana nefes olmaya başlıyordu. İlk defa nefes alış verişlerimde çaresizliğin tınısı yoktu. Ve Akın, bütün bunları daha da güzelleştiriyordu.
İçimde büyük bir heyecan vardı; elim ayağım titreyecek gibiydi, ne yapacağımı şaşırmıştım.
Akın beni cam odanın önüne getirdi. Bir eli elimi tutarken onun da heyecanlı olduğunu hissediyordum, yüzünde hafif ama içten bir tebessüm vardı. Önüne camdan kare bir hologram belirdi. Akın eliyle birkaç işlem yaptı, parmak izini okuttu ve en sonunda gözleri tarandığında bir ses, "İzin alındı," dedi. "Oyun başlatılıyor." Birden odanın ışıkları kapandığında tek ışık kaynağı cam küreden gelen beyaz parlaklıktı.
Beyaz ışıklar birden yanıp sönmeye başladı, sanki bir şeyler banan doğru geliyormuş gibi oldu ve Akın'ın parmaklarının daha sıkı parmaklarımı kavradığını hissettim. İlerlediğinde ben de peşinden gittim ve beraber kocaman olan cam kürenin içine girdik. Eliyle birkaç işlem daha yaptı ama etrafa bakmaktan ne yaptığına odaklanamıyordum bile. Kalbim hızlıca atıyordu ve mutluluktan düşüp bayılacak gibiydim. Bir anlık düşündüm, küçükken gözyaşlarıyla hayalini düşünen o kız bu anıyı yaşayacağını bilseydi ne yapardı?
Akın beni küpün ortasına getirdiğinde, "Akın," dedim, ağzım kulaklarıma varıyordu. "Ne oluyor?"
"Sadece bekle," dedi. Ardından boştaki eliyle sıktığı yumruğunu açtı ve avucunda iki minik kutu olduğunu gördüm. Ona baktığımda birisini almam gerektiğini fark ettim ve ters bir hamleyle mavi renkli olan kutuyu aldım, yeşil rengi ona kaldığında bu onu güldürdü. Tek elimle açtığımda içinde lens olduğunu gördüm. Sorarcasına ona baktım.
"Her şeyi başlatman o lensi takmanla olacak," diye açıklamada bulundu. "Tamamen benim çocukluğumun zihnine gideceksin, hazır mısın?" Beni heyecanlandıran asıl şey de buydu, çocukken nasıl bir zihne sahip olduğunu merak ediyordum. Başımı salladım.
Karanlık odada yanıp sönen beyaz ışıklar hızlandı; odanın tam ortasında duran devasa cam küpün içinde olan ve yine tam ortasında duran biz, aynı anda lenslerimizi taktığımda son gördüğüm hala yanıp sönen o ışıklardı ve ellerimiz hala birbirine kenetliydi.
İnsanı çıldırtacak kadar sessiz olan bir ortama gelmiştim. Gözlerimi kırpıştırarak baktığımda çorak bir arazide olduğumu gördüm. Üzerime baktığımda bunu hiç beklemediğim için bir an donup kaldım.
Üzerimde bana ait olmayan giysiler vardı ve sanki ben, ben değildim. Bir oyun karakterine bürünmüştüm ve Emel Karayurt'a benzemiyordum. Boyum olduğundan daha kısaydı.
"Nabersin Lulu?"
İrkildiğimde sesin nereden geldiğine baktım ve benden birkaç adım ötede bir erkek oyun karakterinin olduğunu gördüm. Kahverengi dağınık saçları kusurluydu ve bir oyun karakteri olduğu için hatlar keskin bir şekilde ayrılmıştı. O çok sevdiğim kristal mavisi gözleri yoktu, yerine zehir rengi yemyeşil gözler gelmişti ve bu, beni korkutucu bir başka anının kollarına attığı için korkuyla ona bakmama neden oldu. Y... Y1?
"Akın?" diye sordum korkuyla. "Sen misin? Ben..." Bir adım geriledim.
Bana anlayamayarak baktı. "Benim," dedi. "Akın. Bu oyunda dış görünüşlerimiz de değişiyor ve bir oyun karakteri oluyoruz." Beni süzdü. "Korkmuş görünüyorsun, bir sorun mu var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SABAHIN KARANLIK YÜZÜ (ARA VERİLDİ)
Ciencia FicciónYıl, 2050. İnsanlığın teknolojiye aç olduğu bir dönem, Teknoloji Çağına girmek için bir gökdelen dikildi. Bazılarının büyük bir umut, bazılarınınsa büyük bir kayıp olarak baktığı bu gökdelen, geleceğin toprağına umut tohumu dikerken herkesi etkisi...