"Sayın yolcularımız uçağımız kalkış için hazırdır, lütfen emniyet kemerlerinizin bağlı ve masalarınızın kapalı konumda olduğundan emin olun, keyifli uçuşlar dileriz."
Ten kemerini son kez kontrol edip koltuğunda dikleşti. Heyecanlıydı, ilk defa yurt dışına hatta hayallerinin ülkesi olan Güney Kore'ye gidiyordu.
Okulunu okumuş başarılı bir mühendis olmuştu. Tutucu bir aileye sahip olması sebebiyle içine kapanık, sakin bir 24 yıl geçirmişti. 25. yaşında kendine hediye vermek amacıyla Kore'nin büyük şirketlerinden birine başvuru yapmış,güzel referansları, başarıları gibi bir takım özellikleri onu diğer adaylardan ayırmış ve kabul almıştı.
Altı saat kadar süren bir uçuşla memleketi Tayland'dan ne kadar uzun olacağını bilmediği bir süre zarfında ayrılmıştı. Hayatını idame ettirmesi gerekiyordu, sonsuza kadar ailesi üzerinden geçinemezdi.
Başarılı olmasada biraz Korece biliyordu. Dil konusunda sıkıntısı olmayacaktı çünkü şirket Amerika tabanlı bir kuruluştu. Ten anadili kadar iyi bir İngilizce bilgisine sahip olduğundan bu da ona vız gelir tırıs giderdi.
Havaalanı içerisinde dönüp duruyor, trenlerin olduğu çıkışı arıyordu. Arkadaşı Taeyong'u arayıp çıkışı sordu, evet bunu yaptı çünkü aksanından çekindiği için insanlara sormak istemiyordu.
"İndin ve çıkışı bulamıyorsun değil mi?"
"Taeyong... Kahin misin sen?
"Şey hayır, sadece arkandayım."
Koşarak arkadaşına sarıldı Ten. Birbirlerini özledikleri her hallerinden belli oluyordu.
"Bayağı değişmişsin Taeyong."
"Sen de diyeceğim ama hala aynı boydasın Ten."
"Komik misin sen yani yarılacağım şimdi gülmekten."
Taeyong ve Ten'in geçmişi eskiye dayanıyordu. İkiside lise ikinci sınıfta gittikleri piyano kursundan tanışmış, Taeyong'un ailesi tekrar Kore'ye döndüklerinden sadece bedenen ayrılmak zorunda kalmışlardı. Hatta ikiside birbirinin tek dostu sayılabilirdi.
"Kalacak bir yerin yoktur şimdi." Taeyong tren için aldıkları biletleri görevliye uzatırken söyledi.
"Haliyle yok"
Taeyong bavulu kapıp "benim evim ne güne duruyor" dedikten sonra sırıttı ve yürümeye devam etti.
Tren Ten'in yabancı olduğu ama Taeyong için yol arkadaşı olan yerlerden geçip sonlara yakın bir durakta durunca indiler.
"Mahalleme hoş geldin Bay Chittaphon Leechaiyapornkul."
Etrafı incelemekten cevap vermeye tenezzül etmemişti.
"Daldın kanka, pişt." Gözlerinin önünde ellerini şıklattıktan sonra Ten kendine gelip cevap verdi.
"Burası çok güzel."
Taeyong göğsünü kabarta kabarta "öyledir" diyerek çevreyi tanıtıyordu.
"Genelde bu marketten alışveriş yaparım hem ucuz hem de kaliteli ürünleri oluyor. Özellikle domuz göbeği... off çok güzel, alsak mı, pişirir yeriz bak çok lezzetli, ben öderim orayı dert etme, acıkma-, ne gülüyorsun be?"
"Bir nefes al be kardeşim, istediğin et olsun gel alalım hadi."
Taeyong sevinçle Ten'i çekiştirerek markete girdi. Hızla etlerin bulunduğu reyonlara doğru ilerlerken Ten arada gözüne çarpan bazı şeyleri sepetine atıyordu.
"Dört paket alalım mı?"
"İki kişiyiz Tae, fazla olmaz mı?"
"Yeriz, yeriz. Yoldan geldin kurt gibisindir sen."
Ten havaya ufak bir kahkaha salıp sağındaki buzdolabından iki içecek kaptı ve kasaya ilerleyen arkadaşını takip etti.
"30 bin won*"
Taeyong elindeki paraları kasiyere uzatırken Ten'de aldıklarını poşetlemeye çalışıyordu.
"Dur yardım edeyim" diyerek poşetlerden bir tanesini gelişigüzel doldurdu Taeyong.
Marketten çıktıkları sırada Ten'in telefonu çalmaya başladı. Elleri dolu olduğu için açmak istemedi ilk başta ama arayan kişi ikinci hatta şu an üçüncü aramasını gerçekleştirdiği için bakmak istedi.
Yolun kenarına geçip poşetleri yere bıraktıktan sonra elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Aramalar tanımadığı numaradandı. Arama tuşuna bastı ve karşısındaki kişinin cevaplamasını bekledi.
"Kimsiniz?"
"Şu anlık hiç kimse, ama emin ol hayatının baş rolü olacağım Lee Youngheum. Yarınki sunumun için iyice dinlenmelisin."
"Kapatma, kapatma. Lan kimsin sen?"
Telefonu kulağından indirdiğinde Taeyong tuhaflığı farketmiş olacak ki sigarasını söndürüp yanına geldi.
"Hayırdır?"
"Pek hayır değil gibi.. Benim Kore vatandaşlığına sahip olduğumu kimse bilmediği için Lee Youngheum olduğumu da bilmezler peki ya bu adam.." Ten'in sözlerini kesen Taeyong'un endişeyle araya girmesi oldu.
"O sen misin? Lee Youngheum?"
30 bin won 225 Türk Lirası civarı olması lazım
Tayland ve Güney Kore arası uçuşları da kontrol ettim en fazla altı saatlik vardı
Benim ders çalışmak yerine yeni bir fice başlamam stratejik olarak doğru değil ama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanfictionTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521