"Saçmalama Taeyong! Ne demek şirket benim boy, boy fotoğraflarımı reklam panolarına asttırtmış."
"Yüzün blurlanmıştı. Sadece şey yazıyordu başarılı bilgisayar mühendisi Lee Youngheum Kore'nin en ünlü markasında görevine başlayacak."
"Bu nasıl olabilir."
Telefonu tekrar çalmaya başladı. Elindeki içeceği sehpaya bırakıp yerine telefonu aldı.
"Yine aynı adam arıyor."
Açıp sinirli bir şekilde kulağına götürdü.
"İyi geceler Youngheum, Ten ah ya da şey..." Karşısındaki adam biraz durup düşündükten sonra "Chittaphon muydu?" diyerek sözlerini sinir bozucu bir tonda söyleyerek tamamladı.
"Ya sen kimsin,kimsin?"
"Çok sabırsızsın, ailene nasıl katlandın senelerce merak ettim doğrusu... Az kaldı Youngheum, sabah buluşacağız."
"Yetti ama bu, cidden kimsin, hakkımda her şeyi nasıl biliyorsun bunların hiçbirini bilmiyorum ama eğer öğrenirsem..." Siniri o kadar yüksekti ki nefes nefese kalmış cümlesini tamamlayamamıştı.
"Tehditlerden hoşlanmayan biriyim, beni merak ediyordun ya hani. Bence güzel bir bilgi oldu bu."
Ten kaçıncı voltasını attığının hatta koltuktan ne ara kalktığının farkında bile değildi.
"Bence çok çabuk sinirleniyorsun Ten."
"Ne çabuğu Tae. Adam hakkımda ne varsa biliyor, hayatımı gizli saklı yaşayan biriyim ben bunun en yakın tanığı sensin."
"Biliyorum, biliyorum ama anlamlandıramıyorum işte."
"Gözünü seveyim soluma şu sigaranı yüzüme zaten sinirliyim sana patlayacağım şimdi."
"Yatsana sen artık, gerildin çünkü."
Johnny
"Bu adam önemli Yuta. Böyle yaparak onu test ediyorum aslında ama yanlış mı yapıyorum onu da bilmiyorum. Üst düzey yönetimde ona ihtiyacımız var."
"Çok çabuk sinirlenen birine benziyor. Ama haklı adam, başvurusunu yapalı bugün tam bir yıl oldu ve biz başından beri onu izliyoruz. Niye bu kadar takıldın ben onu çözemedim de neyse."
"Belki aşık olmuşumdur."
Johnny'nin cümlesinden sonra Yuta suratına "hadi lan oradan" bakışını yerleştirip işine devam etti.
Kapı tıklatılınca Johnny'nin "gir"emrinin ardından Jungwoo içeri girdi.
"Kanka ay şey patron seninle görüşmek isteyen biri var."
"Kimmiş?"
"Taeyong. Lee Taeyong."
"Ulan Jungwoo şirkete gelmiyoruz diye resmileştin iyice çekil şuradan."
Ten
"Taeyong?"Seslendiği adamdan cevap gelmediği için tüm evi dolaştı. Odaların hiçbirinde bulamayınca aramak amacıyla telefonunu almaya gitmek için adımını attığında masanın üstünde duran telefonu gördü.
"Bu saatte nereye gittin ki sen? Neyse sigarası falan bitti sanırım."
Tuvalete girip tekrar uyumaya gitti.
"Yarın zor bir gün olacak."
Gece lambasını kapatıp her ne kadar stresten uyuyamayacağını bilsede tekrar uyumak için direndi.
Johnny
"Yanlış yapıyorsun. Aşırı şüpheli bir hali var. Zaten rol yapmaktan yoruldum. Yarın gelecek zaten neyin tantanası ben anlamadım ki"
Taeyong koltuklardan birine bedenini bırakırken Johnny alayla güldü.
"Siz beni salak mı sandınız? Hayır oradan bakınca üç yaşında çocuğa mı benziyorum?"
"Yani... Cüsse olarak hayır ama"
"Ama?" Johnny elindeki kalemi Jungwoo'ya fırlatınca Jungwoo eliyle ağzına fermuar işareti yaptı.
"Ses değiştirici kullanıyorum gerzekler. Hiçbir şey anlamaz."
"İyi madem. Nasıl gidiyor Yuta? Kaç gündür şununla uğraşıyorsun, kırabildin mi sistemi?"
"Daha değil maalesef."
"Yarından itibaren uğraşmana gerek kalmayacak Yuta."
Herkes açıklama beklermiş gibi bakışlarını Johnny'e çevirdi.
"Ten bakacak ona."
"Adama şirketi sat istersen bir de. Git Jeju'da yaşa. Hatta biliyor musun orada domates, patates falan ekersin. Sabır Tanrı'm"
Sinirlenmişti. Ceketini alıp odadan çıktı.
"Yuta! Kime diyorum? Lan gelsene şuraya."
"Johnny ben gideyim artık, işkillenecek yoksa." Taeyong rol yapmaktan zorlanıyordu ama zorundaydı işleri mahvedemezdi.
Ten
"Günaydın Dünya, günaydın yeni bir gün ve günaydın yeni hayatım."
"Sana da günaydın Ten efendi, kalk hadi ilk günden geç kalacaksın."
Gözlerini daha tamamen açamamış bir şekilde önce tuvalete ardından mutfağa gitti.
"Hiçbir şey yiyesim yok"
"Gerek yok zaten güzel şeyler yapıyorlar orada yersin"
"Anlamadım"
Taeyong ne dediğinin farkına yeni varmış olacak ki olduğu yerde kıpırdanmaya başladı.
"Vardır yani. Koskoca şirket, olmazsa ayıp."
"Giyineyim o zaman ben"
"Hadi giyin o zaman sen."
Siyah bir takım elbise giyip tekrar mutfağa döndü.
"Olmuş mu bu?"
"Olmuş, olmuş ama bir saniye" ayağa kalkıp kravatı boynundan söktü ve gömlekteki bir kaç düğmeyi açtı. "Böyle daha iyi oldu."
Çantasını alıp kenardaki aynadan kendisine bakıp şans diledikten sonra Taeyong'a görüşürüz diyerek çıktı.
Apartmanın hemen önüne park etmiş bir araç ve önünde uzun boylu, kahverengi saçlı bir adam vardı.
"Lee Youngheum?"
"Benim, siz kimsiniz."
"Beni şirketten gönderdiler, sizi ben götüreceğim, buyrun lütfen."
Adamın açtığı kapıya karşı teşekkür edip arabaya oturdu.
Adam onların dairelerine bakıp gülümsedi ve şöför koltuğundaki yerini aldı.
"Yakından daha da yakışıklı ben ne yapacağım böyle"
"Bana mı dediniz?"
"Yok hayır efendim, öyle kendi kendime konuşuyorum sadece. Aç mısınız?"
"Açım ama bundan sizene?"
Adam cevap vermeyince Ten sessizce dışarıyı izlemeye başladı.
"Çok sinirlisin be Ten'im, çok."
Gecenin bu saatinde bölüm salmak mantıklı fikirler çerçevesinde bulunmamaktadır ama benim yapmamam için hiçbir sebep yok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanfictionTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521