Garson elindeki tabakları masaya bırakırken Ten'in gözüne tabağın kenarındaki elma dilimi ilişti.
"Onu alabilir misiniz?"
"Pardon anlayamadım efendim."
Garson tabağı Ten'in önüne iyice yaklaştırıyor ve onu daha çok geriyordu.
"Tabak... Tabağı alın lütfen, yemeyeceğim."
Meyveye olan fobisinin bu nezih mekanda kendisini rezil etmesini istemediğinden aç kalmayı tercih etti.
Johnny hiçbir şey anlamıyor sadece olanları izliyordu.
"Niye geri gönderdin?"
"Saç... saç vardı, midemi bulandırdı."
"Dur hemen yenisini isteyelim." Johnny garsonu çağırmak için elini kaldırdığı anda Ten kavrayıp geri indirdi.
"Gerek yok!"
"Az önce teorik olarak elimi tuttun, bu güzel hissettirdi."
"Konumuz bu değil Johnny. Lütfen hızlıca ye, kalkalım."
Johnny yemeğini hızlıca yemişti yemesine ama Ten'i kızdırıcak bir alışkanlığa sahipti.
"Pardon bakar mısınız? Bana her zamankinden bir hatta iki meyve tabağı hazırlayın lütfen."
Ten az önce duyduklarının gerçek olmadığını dilerken gözlerini fal taşı gibi açmış Johnny'e bakıyordu.
"Sen iyi misin, bembeyaz oldun?"
Tam ağzını açıp konuşacaktı ki masaya gelen dev meyveler ve onları mideye indirme iştahıyla yanıp tutuşan karşısındaki adama bakmaya devam edip sakinliğini korumaya çalıştı.
Taa ki çatala batırılmış bir kivinin burnunun ucuna uzatılmasına kadar.
——
"Aşırı strese bağlı bayılma, endişe edecek bir durum yok hasta kendine gelince taburcu olabilirsiniz geçmiş olsun."
Johnny doktora teşekkür edip hastane odasında turlamaya başladı.
"Meyve yemem! Meyve yemem, çek o çatalı suratımdan."
Johnny sayıklamaları duyunca Ten'in baş ucuna gitti ve saçlarını okşadı.
"Buradayım, tamam meyve yok. Hadi aç gözlerini."
Sayıklarken kafasını sağa sola çeviriyor ve derin nefesler alıyordu.
Gözlerini yavaş yavaş aralarken Johnny ellerini Ten'in saçlarından çekip bir iki adım geri gitti.
"Sen niye buradasın? Dur asıl soru ben niye buradayım?"
Ten'in ağzından evelene gevelene çıkan cümlenin ardından Johnny kahkahalarını tutmakta başarılı olamadı.
"Ne gülüyorsun gerizekalı?"
"Senin meyve fobin mi var cidden? Şimdi yarılacağım gülmekten."
Ten eliyle suratını kapatmaya çalışırken içeriye hemşire girdi
"Geçmiş olsun, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
"İyi o iyi, tabii meyve olmadığı sürece." Johnny bir eliyle karnını diğer eliyle duvarı tutarak tüm hastanenin duyabileceği yükseklikte gülmeye devam ediyordu.
"Sussana sen artık." Ten kafasının altındaki yastığı alıp Johnny'nin çok münasip olmayan bir yerine fırlattı.
"Ah! Çocuklarım, geleceğimin vârisleri gitti. Ah! Eline tüküreyim senin."
Hemşire gülümseyerek odayı terk ederken Johnny hala acı içinde inlemekle meşguldü.
"Yaa işte ne demiş büyüklerimiz kasap döner sap döner gün gelir hesap döner." Ten çok büyük bir iş başarmış gibi yataktan kalktı üstünü düzeltip acıyan bakışlarının karşısında ki çaresiz adama dikti. "Hadi kalk hadi ölmezsin."
Johnny uzatılan eli tutup ayağa kalktı ama pişik olmuş gibi yürüyordu.
"Oğlum düzgün yürüsene, koskoca patron bir yastıkla ne hale geldi tüh yazık, yazık."
"Çok konuşma," cebinden araba anahtarı çıkardı "al şunu sen kullan."
"Benim ehliyetim yok ki."
"Gaza basıp gideceksin Ten, yaparsın, otomatik vites zaten."
Arabaya vardıklarında ilk önce Johnny'i yerleştirip sonra kendisi şöför koltuğuna oturdu.
"Nasıl çalıştıracağım?"
"Anahtarı tak, iki kez çevir, ileriye doğru."
"Tamam oldu, şimdi?"
"El frenini indir,ama ayağın frende olsun, araç kayar falan."
Ten sağına soluna gözünü gezdirerek indirmesi gereken el frenini arıyordu.
"Tanıştırayım, el freni, Chittaphon, Chittaphon, el freni."
Johnny'nin yardımıyla inen el freni ve park modundan alınan vites ile araba artık gitmeye hazırdı.
"Şimdi ayağını frenden kaldır gaza bas."
Ten bir anda gaza yüklenince son hızda ileriye gitmeye başladılar.
"Yavaşla! Ten çarpacaksın bir yere."
O kadar kendinden emin gözüküyordu ki kolunu şehir magandası gibi camdan dışarı çıkarmış tek eliyle direksiyonu tutuyordu.
"İki elinle tutamaz mısın şunu? Ölmek istemiyorum."
"Kasma bu kadar ya gidiyoruz işte, müzik falan aç."
İki şeridin ortasından gittikleri için trafiği felç etmişlerdi ama farkında değillerdi.
Müziğin büyüsüne ikiside kendisini kaptırmıştı ki araçlar yanlarından küfürler savurarak geçmeye başlayınca ters gidem bir şeyler olduğunu anladılar.
"Ne oluyor ki? Kaza mı var?"
"Bilmiyorum ki..."
Aynı sakinlikte yola devam ediyorlardı ki Johnny'nin telefonu çaldı.
"Hakkında şikayet var, neredeysen hemen merkezdeki emniyet müdürlüğüne git."
Ben burayı unuttum da azıcık
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanfictionTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521