Ten
Gözlerimi yabancı bir perdeyi görerek açmak beklediğim bir şey değildi, koyu renk perdeler güneş ışığının içeri girmesini engellesede yine aralardan geçmeyi başarmış tam gözüme gelmişti.
Etrafımı biraz daha incelerken tam karşımda modern dizaynı ve kullanılan dekorların insanı kendine aşık edecek derecede olduğu mükemmel açık, bazılarınıza göre Amerikan mutfağı, ardından blenderin önünde kendine şu hiçbir halta yaramayan detoks sularından hazırlayan üstü çıplak Johnny'i gördüm.
"Uyanmışsın." dedi elindeki ananas kabuğunu çöpe atarken.
"Öyle oldu maalesef." diyerek kahve makinesinin tuşuna bastım.
"Aman dikkat et kahve makineleri ile aran bozuk senin."
Yalandan kahkahalarımı sunarken bardağı aradığımı farkedince dolapların birinden gri kupayı çıkartıp bana uzattı.
"Bugün işe geç gideceğim uğramam gereken bir yer var, şirket için kağıttır, kahvedir alınacak şeyler var. Taeyong'a haber verelim şirkete geçerken seni alsın."
"Taeyong mu? Ne alaka?"
"Aa şey Taeyong mu dedim ben, yine karıştırdım Taeil demek istiyordum."
Telefonundan hızlıca mesaj attı, bakışlarındaki gerginlik çok netti, sanki bir şeyler saklıyor gibi.
"Johnny acaba bilmediğim bir şey mi var?"
Adımını attığı merdivenden geri indi. "Yok, yok canım ne olabilir ki?"
"Bilmem onu sana sormalı!"
Şaşkın gülümsemesini yüzüne takınıp tekrar merdivenleri çıktı.
"Gel sana giyecek bir şeyler vereyim"
Kahvemi masaya bırakıp odasına gittim. Şirket bu kadar ihtişamlıyken evinin bu derecede sade olması garip gelmişti. Aynı mutfak gibi bembeyaz mobilyalar ve farklı olarak gri duvarlara sahipti. Odanın içinde giyinme bölümü ve tuvalet bulunması sanırım biraz olsun ihtişamı yakalamak içindi. Küçük adımlarla peşinden giyinme odasına girdim. Karşımda mağazadan farksız düzenlenmiş kıyafetler, saatler ve diğer aksesuarlar vardı.
"Ne kadar çok takımın var? Ve hepsi renklerine göre sıralanmış. Koyudan açığa..."
"Seç ve giyinelim."
"Giyinelim?" diye tekrar etmemin ardından yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Öpmesinden çekindiğim için vücudumu olabildiğince uzak tutmaya çalıştım. Gözlerime bir kaç saniye derin derin baktıktan sonra kulağıma fısıldadı.
"Benden çekinme,asla."
Hiçbir şey olmamış gibi askılara yönelip gömlek ve pantolon seçti. Farkında değildi, oracıkta kilitlenip kalmıştım.
"Bence bunlar olur sana." Elindekileri kucağıma fırlatıp kendine oluşturduğu full gri takımını giymek için eşofmanını çıkardı.
"Geç kalacaksın, giyinir misin? Sende olan bende de var Ten, çıkarıp göstereyim mi yani bunu mu istiyorsun!"
"Arkanı dön! Manyak herif!"
Gözlerini devirip arkasını döndü. Hızlıca gömleğimi ve pantolonumu çıkarıp bana verdiği siyah takımı giydim. Ama hesaba katmadığım bir şey vardı. İkimizin önünde de var olan aynalar. Az önce her şeyimi net olarak görmüştü
"Salak Ten, salak!"
Kollarını önünde birleştirip baştan aşağı beni süzdü.
"Yaa Chittaphon Leechaiyapornkul bazen seni her şekilde görebileceğimi unutuyorsun. Neyse, bunlar biraz uzun geldi haliyle, belini kemerle halledersin ama paçalarını nasıl yapalım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanfictionTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521