"Hayır." Dedi Ten. "Gitmeyelim Johnny. Kötü şeyler hissediyorum. Çok tuhaf ama tehlikenin ortasına sürüklenecekmişiz gibi geliyor."
Johnny yatağından fırladığı gibi Ten'in yanına gitti. Tuvalete girmişti çıktığında bu haldeydi. "Hayır yani sadece işerken başına ne gelmiş olabilir ki?" diye geçirdi içinden.
"Sakin ol. Bir şey olmayacak. Hem ne olabilir ki? Toplantıya gidip Kore'ye geri döneceğiz, ölmeyeceğiz yani."
Ölüm kelimesi Ten'i daha kötü yapmıştı. Duran titremesi tekrar başlamış olduğu yere çökmüştü.
"Yapma böyle ne olursun, söz veriyorum hiçbir şey olmayacak. Bana güven tamam mı?"
Johnny'nin verdiği telkinlerle biraz toparlanıp giyindi. Gördüğü şey sadece bir rüyaydı sonuçta.
"Araba hazır Johnny, Jungwoo sağa sola çarparak da olsa çıkartmayı başarmış aşağıda bekliyoruz."
Taeil kapıdan seslenip gitti. İkisi de giyinip bilgisayar, dosya ve diğer eşyalarını topladıktan sonra aşağı indiler.
Arabanın her yeri çizik içindeydi, teslim edince yüklü bir miktar ödeyecekleri apaçık ortadaydı ama şu an bu kimsenin umrumda değildi. Tek amaçları hızlıca işi halledip geri dönmekti.
Ne ile karşılaşacaklarını bilmiyorlardı çünkü buraya Ten'in aldığı arama ile gelmişlerdi, arayan kişi işin içeri hakkıda detaylı bir bilgi vermemiş sadece acil gelmeleri gerektiğini söylemişti.
Tüm yol boyunca Ten'in yüzündeki gerginlik hiç azalmadan etkisini korumuş diğerlerini de ortada hiçbir şey yokken telaşlandırmıştı. Biraz sakinleşmek için Jungwoo ve Taeil düetiyle şarkı dinlemişlerdi ama nafileydi.
——
"Hoş geldiniz, sizi bu kadar apar topar çağırmak istemezdik ama şartlar öyle gerektirdi maalesef."
Johnny ve muhtemelen şirketin ortaklarından olan bir adam önde olmak üzere herkes büyük bir çalışma odasına girdi. Odada en ufak masraftan kaçılmamış her yer en pahalı ürünlerle dekore edilmişti, Tayland havasının gayet net solunduğu bu oda aynı zamanda tüm Bankok'u ayaklarınızın altına seriyordu. Şehrin iki uçurumunun arasında kaldığından korkutucu bir o kadar da hoş bir havası vardı.
"İsterseniz sizi daha fazla bekletmeden başlayalım."
Johnny onun için çekilmiş sandalyeye otururken diğerlerine de izin verdi. "Biraz acelemiz var aslında, üç saat içinde havalimanında olmamız gerekiyor." Jungwoo'nun cümlesinden sonra kapıların kilitlenmesi ve adamların silahlarına sarılması şu an burada olmalarının başından beri planlamamış bir oyun olduğunun kanıtıydı. Johnny sakinliğini korumaya çalışırken Ten'in tekrar paniklediğini fark etti ve masanın altından elini tuttu.
"Sakin ol, çıkacağız buradan, güven bana tamam mı?"
Ten titreyen bacaklarını eliyle durdurmaya çalışırken birisi Yuta'nın ensesine silah dayayıp bilgisayarların olduğu tarafa götürdü.
"Hemen şirketin tüm bilgilerini, gizli anlaşmaları, bütçeleri yani ne biliyorsan her şeyi kodlama halinde sisteme geçir, elini çabuk tut yoksa bir arkadaşına veda edersin."
Yuta yüzüne alaycı gülümsemesini yerleştirip kollarını göğsünde birleştirdi. "Bunu cidden yapacağımı falan mı sandın aptal herif." Siyah takım elbiseli ve diğerlerine göre biraz daha uzun olan adam Yuta'ya bir kaç yumruk attı. Taeil o tarafa yönelince bacağına isabet eden kurşun sayesinde yere düştü.
"Şerefsizsiniz hepiniz!" Ten son gücünü kullanıp bağırdıktan sonra vücuduna enjekte edilen ilacın etkisiyle bayıldı. Jungwoo kenarda ağlarken akıllıca bir hamle yapıp Taeyong'a konum attı. Belki gelip onları kurtarabilirdi ya da o da tehlikenin içine sürüklenirdi.
"Johnny Suh! Buraya kadardı. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde ölür. Bunu en iyi senin bilmen gerekirdi. Sektörde açık av haline geldiğinde toparlanmasını bildin ama hep açıkların vardı. Kolay yakalanabilecek açıklar. Babanın sana attığı kazık bunlara sebep oldu Johnny. Arkadaşlarını kurban etmek istemezdik ama geride koz bırakmamalıyız öyle değil mi?"
Johnny ayağa kalkıp karşısındaki adama saldıracağı sırada testislerine yediği tekmenin verdiği acıyla yere yığıldı.
——
Ten
gözlerimi açtığımda ağır dumanın etkisiyle boğazımın kuruduğunu hissettim. Biraz suya ve havaya ihtiyacım vardı. Etrafımda kim, ne var göremiyordum. Ellerimi yere destekleyerek ayağa kalktım, sanki beş şişe şarap içmiş gibiydim. Başım dönüyor midem bulanıyordu. İki adım attıktan sonra bir şeye çarptım, yumuşak dokusu insanı andırıyordu. Eğilip dumanları elimle azaltırken Jungwoo olduğunu farkettim. Görebildiğim kadarıyla ağzı yüzü kan içindeydi. Kafamı kaldırdığımda uçak camına benzeyen bir cam gördüm kendi yansımam korkunçtu. Saçlarım karışmış gözlerim kan çanağına dönmüştü. Umursamayıp yürümeye devam ettim. Koltukları sökülmüş bir uçaktaydık. Taeil ve Yuta'nın nabızlarına baktım. Atmıyordu. Göz yaşlarıma hakim olmaya çalışırken Johnny'nin ayaklarını gördüm. Hızla yanına gittiğimde öksürdüğünü duydum."Ten!"
"Benim, benim Johnny."
"Özür dilerim, çok özür dilerim."Johnny ağlamaya başlayınca Ten'de göğsüne yatıp haykırarak ağlamaya başladı.
Uçağın nereye gittiği belli değildi. Ve şu an seslerden anlaşıldığı üzere düşüyorlardı. İkiside sıkı sıkıya tutunmuş birbirlerini sevdiklerini söylüyorlardı.
"Seni seviyorum Ten Chittaphon Leechaiyapornkul"
"Seni seviyorum Johnny Suh."——
Akşam Haberleri
"Son dakikalarda aldığımız bilgilere göre Güney Kore sınırları içerisinde yabancı uyruklu olduğu tespit edilen bir uçak düştü." "Vücutları parçalanmış şekilde altı ceset bulundu. Yakınlarına ve ailelerine sabır ve baş sağlığı diliyoruz."
——
"Ölüm bizi ayıramaz sevgilim, bedenime sardığın ellerini asla bırakmayacağım. Ruhum seni sevmeye devam edecek."
Oha yıllar sonra bölüm ve final
Everybody adioss 👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanficTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521