"Şort alsam mı? Lazım olur denize falan girersek.."
"Tatile değil çalışmaya gidiyorsunuz Ten, istersen şu seksi pijamanı al asıl o lazım olur."
Taeyong göz kırpıp odadan çıkarken Ten dolabında ne varsa indirmeye devam ediyordu.
"Bunu da alayım." Milyon kere aynı cümleyi tekrar edip eline ne geçtiyse bavuluna koymuş şimdi de kapatmak için uğraşıyordu.
"Taeyong üstüne gel buraya, şunun üstüne otur kapatalım."
Odaya girdiğinde bavulun kendi alanından üç kat fazlasını içinde bulundurduğunu gördü.
"Bu nasıl kapanacak?"
"Kapanır sen otur bakayım şöyle." Taeyong üstüne oturduğu anda bavulun kapağı aşağı doğru indi.
"Az kaldı dur kapanıyor sabret."
Uzun uğraşlar sonucu kapanan bavul kapının kenarındaki yerini almış Ten ise giyinmek için tekrar odasına gitmişti.
"Bunları giyebilirim bence." Siyah bir şort ve gri tişörtünü giyip yanına soğuğa karşı bir sweatshirt aldı.
"Alo efendim Johnny."
Taeyong'un sesini duyar duymaz odasından fırladı. "Gelmiş mi,gelmiş mi?"
"Tamamdır, iniyoruz şimdi."
Kafasıyla onaylayarak anahtarları alıp kapının dışına çıktı.
"Ten hadisene, adam bekliyor."
"Yakışıklı duruyorum değil mi?"
"Hayır desem ne yapacaksın? Güzelsin gel çabuk."
Ten sinirle çantasını ve bavulunu kapıp merdivenlerden aşağı indi.
Johhny aracından inmiş bagajı açıyordu.
"Ben geldim sevgilim!"
Ten'in sesini duyunca kollarını açıp sarılmasını bekledi ve gözlerini bir haftalık iş tatili için fazla büyük olan bavulla buluşturdu.
"Bu biraz şey değil mi? Fazla..."
"Sen de mi John? Kırıldım."
Bavulu bagaja, Taeyong'u tekrar evine yerleştirip yola koyuldular. Havalimanı evlerine göre epey terste kalıyordu ve uçağın kalkmasına sadece üç saat vardı.
"Şimdi çok hızlı olmamız lazım bir buçuk saatte varsak, yarım saatte bagaj teslimdir kontroldür desek, okey yetişiyoruz." Emniyet kemerini takıp arabayı çalıştırdı.
"Yine planlar, programlar... Johnny, hayatı biraz akışına bırak."
"Bizimkilerle havalimanında buluşacağız, arasana bir neredelermiş."
Ten'i dinlemeyip konuşmasına aynı hızla devam ediyordu. Ten'de pes edip Jungwoo'yu aradı.
"Sevgili takıntılı patronunuz aramamı istedi, üç yaşındasınız ya siz kaybolursunuz falan hani..." Johnny'e ufak bir göz devirmesi sunup nerede olduklarını sordu.
"Anladım, saatte 90 kilometre hızla yol alıyorsunuz ve on beş dakikalık yolunuz kaldı. Toplam üç bavul, dört çantanız var."
Ten duyduklarını aynen aktarırken Johnny yolda onların hızını kesen trafik ışıklarına lanet okuyordu.
"Niye tam bana sıra gelince kırmızı yanıyor, yanma işte."
"Johnny sakin ol sen zenginsin uçağı kaçırırsan yebi bilet alırsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first love | johnten
FanfictionTen memleketinde sakin bir hayat sürerken birden her şey değişmeye başladı. [seo youngho + lee youngheum] 240521