"Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç, pek muhtemel Kolomb'un Amerika'ya ayak bastığındaki gibi olur. Bu da yerli Amerikalılar için çok iyi olmamıştı."
-Stephen Hawking
_______________________________________________________________
Başımda, uyuyalı en fazla bir iki saat olmuş gibi hissettiren uyuşuk bir ağrı ile uyandım. Ağrının üzerine pencereden öylesine şiddetli güneş ışığı giriyor ve gözlerime ilişip delicesine rahatsız ediyordu. Komodinimin üzerindeki telefonuma uzanıp saate baktığımda gecenin iki buçuğu olduğunu fark ettim. Bu saatte bu kadar güneş ışığının fazla olduğunu anlamam uzun sürmedi. Hadi ama! Yanıyor muyduk? Hızlıca terliklerimi giyip ayaklandım ve gözlerimin kararmasına rağmen pencereye ulaştım. Işık, çıplak gözle cisimleri seçmenizi engelleyecek kadar güçlüydü. Gözlerimi kırpıştırıp dolabımın üzerinden güneş gözlüğümü alıp hızlıca taktım. Tekrar pencereye ulaşıp dışarıda neler olduğunu anlamaya çalıştım. Başta ne olduğunu pek anlayamayıp gözlerimi kırpıştırsam da her şey gayet netti. Bu yangın falan değildi.
Gökyüzünde bir iki üç dört beş altı yedi sekiz dokuz.. tamı tamına dokuz tane ufo vardı. Ufonun şeklini gayet iyi bilirdim. İyi bilirdik, değil mi? Kubbe şeklinde bir baş ve yine onu çevreleyen bir yuvarlaktan oluşan bir araçtı ufo. Bu tanıma uyan ve filmlerde de gördüğümüz o cisimler tam olarak karşımda duruyordu.
Gördüklerime inanamayıp gözlerimi ovuşturma isteğime engel olamadım. Gözlüklerimi hafifçe kaldırarak gözlerimi ovuşturdum ve dışarı baktım. Olamaz. Bu gerçek olamaz. Hâlâ yerlerinde duruyorlar ve yeryüzüne garip beyaz ama yeşilimsi bir ışık gönderiyorlardı. Rüya olmalı değil mi? Kolumu çimdikleyip bu garip rüyadan uyanmak istedim. Çünkü gerçekten tüylerim ürpermişti ama maalesef bir etki yaratmadı.
Bu lanet nesnelerin içlerinde ne vardı? Uzun boylu, ince yapılı, perdeli parmakları olan yeşil tenli yaratıklar mı? Bunu gerçekten istemiyordum ve yatağımın içine girip uyuyup tekrar uyandığımda huzurla işimin yolunu tutmak istiyordum. Ayrıca Türkiye'nin bir o kadar nemli bölgesinden başka inecek yer bulamadılar mı? Amerika, Nevada çölü, 51. Bölge'nin suyu mu çıkmış?
Aklıma gelenle korkuyla tekrar ürpermeme engel olamadım. Aptal Mine aptal Mine diye sayıklarken kafama vurmaya başladım. Arkadaşlarımın nasıl olduğunu bilmediğim kafama dank edince endişeyle telefonumu elime alıp hem alt kat komşumuz hem de arkadaşımız olan Mete'nin numarasını tuşladım. Telefon çalmaya devam ederken komodinin üzerindeki vazomu kaptığım gibi Ayşe'nin odasına doğru ilerledim. Yavaş ve sessizce ilerlerken korkuyla etrafa bakınmaktan da vazgeçmiyordum. Karşıma şöyle yeşil bir yaratık çıksa elimdeki vazoyu kafasına geçirecek cesareti çoktan kendimde bulmuştum. İki kapı ötedeki Ayşe'nin odasına ulaştığımda Mete de telefonunu açmıştı. Hızlıca kapıyı açıp içeri girdim. Ayşe hâlâ yatağında huzurla uyuyordu. Bu kız nasıl bir uykucuydu böyle? Bu aptal ışıktan da mı rahatsız olmuyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2:30 [ İKİ BUÇUK ]
FantasíaBizden önceki nesillerin doğup, büyüyüp, yüzyıllarca olduğu gibi en normalinden bir hayat sürdükleri dünyada kabak bizim başımıza patlamıştı. Üstelik bu sefer kabak; devletler arası güç savaşı değildi, iklim değişikliğinin geldiği son nokta değildi...