Önemli olan nedir bu boktan hayatta? Mutlu olmak mı, mutlu kalabilmek mi?
Mutluluk kelimesinin bendeki anlamını yitirmiş bulunmakta. Ruhum ve bedenim acı içinde kıvranırken mutluluk umurumda olmuyor.
Ve her acı çektiğimde bir ton daha kararıyorum. En derin siyahların içinde boğuluyorum. Herkesin bana alayla bakması beni delirtiyor. Sanki kendileri çok mükemmellermiş gibi insanlarla alay ediyorlar.
Ben farklı oldukça bu durum devam edecektir. Çok sıradan olduklarından dolayı farklı insanlara alayla bakıyorlar. Bilmiyorlar ki bu hayat insanları nasıl değiştiriyor bir anda.
Ne kadar az insan varsa o kadar huzur var. Bende şuan çok huzurluyum ve huzurlu ölmek istiyorum.
Kim ölürken en sevdiği şarkıyı dinleyebilir ki ? Bu çok büyük bir şanstır. Sessizce ve acısız sonsuz bir uykuya dalmak...
Özellikle doğum gününde ölmek bana daha bir özel geliyor. Hayata gözlerini açtığın gün, sonsuza dek geri kapatmak...
Ve hayatın vücudumda bıraktığı izleri silemiyorum. Bir sadist gibi kendime zarar verip bundan zevk alıyorum. Ama bu ruhumdaki yarayı kapatmıyor. Daha da derinleştiriyor. Ve bunun yüzünden insanlar seni suçluyor. Kollarını kesmiş bundan uzak duralım diyorlar. Nedenini bilmiyorlar.
Benim yaşadıklarımı yaşamayı göze bile alamazlar. Ve bu durumdan utanmamı bekliyorlar.
Hiçbir şekilde utanmıyorum. Ne kolumdaki izlerden ne de ruhumdaki izlerden!
Bu izleri siz yarattınız ben ise kanattım sadece. İnsanların arasında gülüyorum, eğleniyorum ama her yalnız kaldığımda karanlığa gömülmek istiyorum.
Sessizce ağlıyorum ama yüksek sesle gülüyorum.
*
-Aldatılmadan 1 yıl önce..-
"Hey hadi ama sadece 2 saatlik bir şey. Bu kadar abartma. "
"Tabii canım. Tabii. Git sen o partide sana asılan kızı öp bence."
"Çok kıskançsın güzelim ya. Ben senden başka birine dokunur muyum be ? Hem o kıza bile yüz vermedim. "
"Ha bide verseydin.?"
"Off. Küçük çocuk gibi davranıyorsun ama..."
"Ama ?"
"Ben seni bu halinle seviyorum."
Yanıma daha da yaklaşıp boynuma küçük bir öpücük bıraktı.
"Öyle diyorsan öyledir."
"Öyle."
"Hadi hazırlan bakalım." Ben şaşkınca bakarken gözlerini devirdi.
"Meraklı sevgilim bendim. Dediğimi yap ve çok şık bir şekilde hazırlan. Hadi ne duruyorsun hala?"
Belimden tutup merdivenlere getirdi.
"Hadi bakalım küçük prenses. Hazırlanma vakti."
"Sensin küçük." Derken omuzlarımı devirdim. Ve küçük bir çocuk gibi mızmızlana mızmızlana yukarı çıktım.
***
"Sensin küçük. Küçükmüş. Hah sanki sen çok büyüksün. Tamam kasların olabilir, yakışıklı olabilirsin. Ama bana küçük diyemezsin. " Kendi kendime homurdanırken arkamda olduğunu bile fark etmemiştim.
"Sence de mi çok yakışıklıyım bayan ukala?"
Aniden gelen sesle arkamı döndüm. Beni mi dinlemişti. Hay aksi(!).
"Hiç de bir kere. Çok çirkinsin. "
"Çarpılacaksın."
"Bence sen çarpılmışsın bile." Kıkırdamaya başlayınca yüzünde kocaman bir bir gülmeme oluştu.
"Ben seni çarpardım ama dua et çoktan hazırlanmışsın." Göz kırpınca utancımdan yerin on kat dibine girmek istedim.
"Seni pislik."
Hemen utancımdan arkamı dönüp göz temasımı kestim. Yarım kalan makyajıma devam ettim. Arkadan gelip omzumun tam üzerine kocaman bir öpücük kondurdu o yumuşak dudaklarıyla.
"Şş. Hemen utanma."
Aynadan ona baktığımda gözleri beni buldu. Masmavi deniz kokan gözleri...
"Utanmadım. Sadece..."
Söyleyecek kelime bulamadım. Çünkü biliyordu. Utanmıştım.
"Neyse." Toparlamaya çalıştım ama sanırım başarılı olamadım.
Farkına varmış olacak ki konuyu değiştirdi.
"Peki... Ben nasıl olmuşum ? Tarz mıyım ? 10 üzerinden kaç puan verirsiniz ünlü modacı Slywia Hanım?"
Söylediği söz üzerine gülümsemeden edemedim. Hemen arkama döndüm ve baştan aşağı inceledim.
"Hmm. Bir bakalım bakalım. Ceket güzel, tişört güzel, ayakkabı güzel ama pantolon olmamış bebeyim yaa. Fakat genel olarak tarzsın. Kuş ölmedi bebeğim. "
"Çok fazla moda programı izliyorsun." Gözlerini devirdi.
"Ayrıca pantolonumda çok güzel olmuş. Yeni aldım ve beğendim."
Ellerini önünde topladı. Göğsünün altında birleştirdi tıpkı bir çocuk gibi.
"Hıı tabi canım. Ben beğenmedim ama hadi değiştiriyoruz düş önüme."
"Yoo kim demiş. Değiştirmem hayatta." Omuz silkti. Şimdi çocuklaşma sırası ondaydı.
Ellerimle omuzundan tutup arkaya döndürdüm. Kapıdan itekleyerek çıkardım. Bir ara direnecek gibi olsa da onu sürüklememe izin verdi. Odasının kapısını açarak içeriye soktum ve hemen dolabından en sevdiğim pantolonunu çıkarıp eline verdim.
Bana o kadar komik bir bakış attı ki kahkaha atmadan duramadım.
"Bide gülüyor bak sen(!)."
Yanıma iyice yaklaşıp dudağıma bir öpücük kondurdu.
"Bunun acısını sonraya bırakıyorum." Göz kırparak elini kemerine götürdü. Bunu yaparken gözlerimin içine bakması benim daha fazla kızarmama neden oluyordu. Utanmıştım. Böyle konularda hep utanırdım. Ondan bile.
"Benim hazırlanmam lazım, giydikten sonra gelirsin." Kapıya doğru yürümeye başladığımda kendi kendine homurdanıyordu.
"Sanki hiç görmediğin bir şey. Benden hala utanıyorsun. Utanma işte. "
"Git ve üstünü giy bebeğim." Omzumun üstünden bakarak öpücük attım. Ve kapıdan çıkıp odama geldim.
***
"Ya hadi ama gidelim artık lütfen Matt lütfen..."
Ben Matthew'ın başını şişirirken artık o da sıkıldığını belli edip sonunda bana cevap verdi.
" Ya kızım ne güzel işte eğleniyoruz şur- Lan Lan! Bu bebe sana mı bakıyor bana mı öyle geliyor? Bekle burada bir yere ayrılma sakın!."
"B-bekle. Matt nereye. Hayır ama-"
"Sus ve bekle. Yanına gelen erkeklere cevap verme sakın. Elimi kana bulama benim!"
"T-tamam." İlk defa bu kadar sinirlenmişti. Hemen çocuğun yanına gidip nereye baktığını sordu. En son ise çocuğa kafa attığını hatırlıyorum.
Kocaman bir eli ağzımda hissettiğim an ise çığlık atmaktan vazgeçip o elin sahibinden kurtulmaya çalıştım. Ama nafile. En son gördüğüm görüntü yerde kanlar içinde yatan bir adet Matthew'di...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇUK PEMBE
Chick-LitBazı şeyler en derinden hissedilebilir. En büyük kırgınlıklar, kızgınlıklar... En büyük aşklar... En derinde bir kız daha ne kadar derine batabilir ? Bu hikaye duygularının en derinine ineceğiniz pembe saçlı genç kızın hikayesi. Bir kızın hayatını b...