Ölürsen seni gebertirim!

104 14 0
                                    


"Kaç lira topladık?"

Önce Ertuğrul, sonra Dolunay avcunu açıp parayı Nihale uzattılar. Nihal paraya baktı, güldü.

"Üç simit alacak paramız var. Haydi fırına."

Bu onları bayram çocuğu gibi sevindirmişti. Bahar gelip havalar ısındığı için hayat daha kolay geliyordu ve sokakta hayatta kalmayı çabuk öğreniyorlardı. 

Genellikle orta halli mahallelerde dolanıyor, aynı yerde iki günden fazla kalmıyorlardı.

Bazen arabaların kırmızı ışıkta durduğu zaman camını siliyor, bazen şarkı söyleyip dans ediyorlardı(!)

Fırıncı yüzlerine baktı.

"Bu parayla sadece iki simit alabilirsiniz."

"Olsun biz paylaşırız." 

Sözcüleri Nihal'di. Onlardan büyük olduğu için her şey de o öne atılıyordu.

" Başka paranız yok mu?"

"Bu gün bu kadar kazandık. Amca simitleri ver çok açız."

"Geçin şuraya, çuvalların yanına oturun. Erkan, üç ayran kap gel koçum. Misafirlerimiz var."

"Amcai ayran istemez o kadar paramız yok."

"Bakın çocuklar, benim de çocuklarım var. Fakat onlar hiç sizin kadar aç kalmadılar. Şimdi siz de onlar gibi doyacaksınız.

 Aileniz var veya yok beni ilgilendirmez sadece aç olmanıza dayanamam. 

Her gün akşam üzeri geleceksiniz, size artan simitleri vereceğim. Şimdi şunları yiyin. Yarın peynirde olacak."

Dolunay, daha sonra Nihale şunları söyleyecekti.

"Hayatımda yediğim en güzel şeydi. Bir daha o kadar güzel ve lezzetli simit hiç bir yerde yemedim."

Fırıncı sözünü tuttu ve onlara akşam üzeri artan simitleri verdi.

Fırıncı, sabah geldiğinde fırının dış camları silinmiş, önündeki kaldırım temizlenmiş buldu.

"Böke, oğlum geçmiş olsun, çok üzüldüm. Ne elim bir olay. Üstelik kendi öz babası. Kız öldü mü?"

Böke, annesine öyle bir baktı ki.. kadın bir adım geri gitti.

"Sizi kim çağırdı buraya?"

"Ben abini aradım Böke. Kan lazımdı ya çalışanlar arasında aynı kan grubundan kimse var mı diye ve durumu anlattım."

Böke, Ekrem'in yaptığı iyi niyetli aramaya ses çıkartmadı.

"Kardeşim, yanımda babam vardı ve zincirleme bir haber ağı oluştu."

O sırada Doktor Hasan bahçede dolaşan Bökeye telefon edip Dolunayı görebileceğini söylediğinde, Böke telefonu bile kapatmadan doktorun söylediği kata çıkıp onu buldu.

"Durumu nasıl, iyileşecek mi, kan yetti mi ne zaman göreceğim?"

"Böke, sakin kardeşim. Gel şimdi, yoğun bakımda. 

Yarın durumu düzelirse odaya alacaklar. Ameliyatı yapan doktor sana birazdan bilgi de verecek."

Böke ellerini yüzüne kapatıp hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Bu arada ailesi, kızlar ve Zuhal de yanına gelmişlerdi.

Annesi sarılmak istese de abisi engelledi.

ZOR     (ÇOK GÜZELDİ AMA BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin