Kısa bir geçiş bölümü oldu. Artık love geliyor diyebiliriz;))
İyi okumalar:)
Kendimi tüm düşüncelere kapattığım, yüzümdeki tebessümün silinmediği yolculuk, evimin önüne gelmemizle son bulmuştu. Harry motoru durdurdu fakat sanki ayağımı yere basarsam, bu hisler son bulacaktı. Eve girip Harry'e veda ettiğim an, tüm gece hızlı atan kalbim duracaktı. İstemesem de motordan indim ve başıma oldukça büyük gelen kaskı çıkardım. Harry, motoru yere sabitledi ve benim gibi kaskını çıkardı. Tek farkla, benim aksime bunu yaparken oldukça havalı gözüküyordu. Kaskı koltuğun üzerine koydu ve motorun etrafında dolanıp önüme dikildi. Ellerini pantolonun cebine sokmuş, yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle bana bakıyordu. Konuşmam gerektiğini hissettim.
"Teşekkür ederim Harry, her şey için. Motorları neden bu kadar sevdiğini anladım sanırım," dedim elimdeki kaskı ona uzatırken.
"Londra'nın bu soğuğuna rağmen motora binmeyi sevdiysen, kesinlikle motor insanısın."
Harry kaskı elimden alıp motorun üstüne koydu. Üşüyen bedenime rağmen motorla geldiğimiz bu kısa mesafeyi sevmiştim.
"Kendim kullanmadığım sürece sevebilirim sanırım," diye konuştum Harry'nin gülümseyen yüzüne bakarak.
Birbirimizin yüzüne bakıyor, huzurlu sessizliğin tadını çıkarıyor gibiydik. Konuşmadan anlaştığımız bir dil vardı sanki aramızda. Bir zamanlar kurtarıcım olarak gördüğüm evime, şimdi hiç girmek istemiyordum.
Utangaç gülümsemelerin eşlik ettiği bakışlarımız yüzümün solmasına yetecek kadar iyi tanıdığım bir sesin, adımı seslenmesiyle birbirinden ayrıldı. Harry kaşlarını çatmış, arkamdaki sesin sahibine odaklanmıştı. Tam şuan küçülüp, yok olmak istiyordum. Bakışlarım eski, ruhsuz haline dönerken Harry odağını bana çevirmişti. Havada soru işaretleri vardı. Biraz olsun kendime gelmek adına yüzümü ovuşturdum. Harry'nin bakışlarındaki merak yerini endişeye bırakmıştı.
"Gelen, Samuel," diye başladım cümleme. "Neden geldiğini bilmiyorum. Öğrenip geleceğim. Biraz bekler misin?"
Veda etmeden gitmesini istemiyordum.
"Tabii," dedi Harry, güzel gülümsemesini gösterip. Rahatlamış hissettim.
Arkamı döndüğümde Samuel, Harry'e bakmakla meşguldü. Muhtemelen yanımda başka bir erkek olmasını garipsemiş, egosu zedelenmişti. Başka bir erkekle konuşmam yıllardır görmediği bir manzaraydı. Önünde durduğumda bakışlarını bana çevirdi. Sinirli bakıyordu.
"Neredesin sen Isla? Telefonlarını da açmıyorsun. Amacın buraya gelmemi sağlamak mıydı?" Dedi her zamanki üstten bakışlarıyla.
Kaşlarım çatıldı fakat onun bu üstten tavırlarına yetişmek pek mümkün değildi.
"Ne saçmalıyorsun? Evime gelmeni hatta yakınımdaki hiçbir yere gelmeni istemiyorum, Samuel."
Sözlerime şaşırmış görünüyordu. Fakat karakterinin en büyük parçası olan kibri, şaşkınlığının üzerini hemen örttü.
"Bardaki geceden dolayı böyle konuşuyorsun fakat pişman olursun, Isla. Biz ayrıydık ve bir gece kafamı dağıtmak istedim. Bunu mesele haline getirme, konuşalım."
Güldüm fakat eğlenceden uzak bir gülümsemeydi bu. Her cümlesi bir diğerinden daha kötüydü.
"Kafanı dağıtmak için ayrıldıktan iki gün sonra 'nefret ettiğin' barlardan birine gittin yani doğru mu anladım? Üstelik toplum içinde samimiyetten 'nefret etmene' rağmen, kafa dağıtmak için bir kadının içine düşmek üzereydin?"
Öfkem gitgide yükseliyordu. Samuel ellerini kabanının cebinden çıkardı ve koluma hafifçe tuttu. Hemen geri çektim. Ondan gelen herhangi bir temasa tahammülüm yoktu.
"Git Samuel," dedim bedenimi geri çekerken. "Konuşmak ya da saçmalıklarını daha fazla dinlemek istemiyorum."
Yüzü, en ufak bir suçluluk duygusu barındırmıyordu. Biraz olsun sarsılmamıştı.
"Evine daha önce hiç görmediğim bir herifle geliyor, kapı önü muhabbetleri yapıyorsun fakat suçlu olan benim, öyle mi? Üstelik beni barda rezil ettin, Isla. Benimle konuşma gereği duymadan. Masumu oynamayı bırak."
Söyledikleri tüm vücudumun titremesine neden oldu. Nasıl beni suçlayabilirdi? Her zaman yaptığını yapıyordu. Haksız olan yine benmişim gibi davranıyordu. Ve bu yaptığı, her seferinde canımı yakıyordu.
Zafer kazanmış gibi yüzüme bakarken, doğru kelimeleri bulmak ve kendimi savunmak çok zordu. Beynimin içinde kendimi ifade edebilecek kelimelerle savaşırken, arkamda Harry'nin sesini duydum.
"Manipülatif insanlar," Dedi Harry bir elini omzuma koyarak. "Her şeyin sebebi olarak karşısındaki insanı gösterir. Olgun insanlar, olayların sebep ve sonuçlarını tartışabilir ve sahip oldukları 'ahlaki' değerlerle nerede, neyi yanlış yaptıklarını anlarlar. Fakat senin gibi manipülatif insanlarda durum biraz farklı."
Başımı Harry'e çevirdim. Yüzünde ilk defa gördüğüm ciddi bir ifadeyle Samuel'e bakıyordu. Samuel konuşmak için ağzını açtı ama Harry 'sus' işareti yapıp, sessiz kalmasını sağladı.
"Senin gibi manipülatif insanlar, Samuel, yaptığı her haltın farkında olmasına rağmen suçu karşı tarafa atmaya bayılırlar. Kendi sadakatsizliklerini ve yalanlarını karşısındaki kişinin üzerinden aklamaya çalışır. Tıpkı senin şu anda yaptığın gibi."
Harry sözlerini bitirdiğinde benim ağzım açık kalmış, Samuel'in yüzünün rengi ise her saniye değişiyordu. Konuşabilecek gibi durmuyordu. Harry sessizliğin üzerine devam etti.
"Bu konuşmadan çıkarman gereken ders şu, kendi boktan karakterini başkalarının üzerinden tatmin etmeyi bırak. Bunu başarabilir misin? Ne dersin, Samuel?"
Samuel tek bir kelime etmeden arkasını döndü ve hızlı bir şekilde arabasına bindi. Yanımızdan geçip giderken Harry arkasından gülümseyerek el salladı. Samuel arabasıyla gözden kaybolunca, görmeye alıştığım o sıcacık bakışlarıyla bana döndü ve, "İyi misin, Isla?" diye sordu. Harry'nin yüzüne baktığım anda, gözyaşlarım akmaya başladı. Daha fazla dayanamadım ve Harry'e sarıldım. Herhangi bir sonuç düşünmedim. Hıçkırıklarım arasından onun bedenine tutundum. Ellerini bedenime sardı ve saçlarımın arasına öpücükler kondurdu. Londra'nın dondurucu soğuğunda, uzun süre başım Harry'nin göğsünde, gözyaşlarımı dindirmeye çalıştım.
Sonraki bölümde görüşmek üzere. Destekleriniz için teşekkür ederim. Sağlıcakla:)💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cornerstone | harry styles.
RomanceIsla Rymer altı yıllık ilişkisi bittiğinde, kalbinde aşka dair her şeyin bittiğini düşünüyordu. Fakat Isla, Harry ile tanıştı.