Bölüm Şarkısı: The Cure-Lovesong.
İyi okumalar:)
Yaşamak, kendim için daima karmaşık hale getirdiğim bir süreçti. Hiçbir şeyi basit yoldan çözmemiş, her zaman en zorlu ve belki de bana en çok acı veren yolları seçmiştim. Bu karmaşık yaşama biçimim, yirmi sekiz yaşıma girmeme sadece iki ay kalana kadar böyle devam etmişti. Fakat şimdi Harry'nin göğsüne başımı koymuş kalp atışlarını dinlerken, her şey öylesine karmaşadan uzaktı ki, olmam gereken yeri bulmuş gibi hissediyordum.
Gözlerimin içine bakıp Nights in White Satin'in sözlerini söylerken, bu görüntüyü hiçbir zaman unutmamak için hafızama kazımıştım. Saatlerin ve zamanın işlevini yitirmesini istediğim bu dakikaları, Ann'in konuşması böldü.
"Tamam, ayrılın! Bu kadar romantiklik yeter. Beni ağlatacaksınız. Biraz eğlenme zamanı."
Harry ile ellerimiz, Ann'in beni kolumdan çekmesiyle ayrıldı. Harry gülümsedi ve bana bakarak omuzlarını kaldırıp indirdi. Sanırım Ann'in dediğini yapmadan susmayan inatçı biri olduğunu iyi biliyordu.
"Bu şarkıyı sizin için seçtim," dedi, Ann. "Değerimi bilin, sürtükler."
Ann'in açtığı The Cure'un Lovesong şarkısıydı ve bu gülümsememe neden oldu. Henüz lisedeydik ve The Cure ikimizin favori grubuydu. Teneffüs aralarında şarkılarını dinler, derslerde şarkı sözlerini birbirimizin defterlerine yazardık. Bazen bu durumu öylesine abartırdık ki, matematik dersinde çizdiğimiz geometrik şekillerin içi bile şarkı sözleriyle dolu olurdu. Bir gün öğle arası, dumanını içimize bile çekemeden içtiğimiz sigaralarla yangın merdivenlerinde oturmuş, tek bir kulaklıkla müzik çalardan The Cure dinliyorduk. Şarkılar sırayla çalmaya devam ederken, 'Lovesong' çalmaya başladı. Gözlerimi kapatmış şarkının keyfini çıkarırken, Ann'in sesini duydum.
"Bir gün sen hayatının aşkını bulduğunda yanında olursam, ki olacağım," İkimizde güldük. "Bu şarkıyı açacağım ve birbirimize bakıp gülümseyeceğiz. Bu, bizim şifremiz. Sakın unutma!"
Unutmamıştım. Üniversite üçüncü sınıfta Samuel ile tanıştığımızda, Ann'in hep bu şarkıyı açmasını beklemiştim. Yine de altı sene boyunca beklentim gerçekleşmemişti ve Ann'in unutmuş olabileceğini düşünmüştüm. Fakat unutmamış, sadece doğru kişiyi beklemişti. Gözlerim dolu bir şekilde Ann'e bakarak gülümsedim ve sarıldım. Birbirimizden ayrıldığımızda onunda gözleri doluydu.
"Unutmadım," dedi, göz kırparak. "Sadece doğru kişiyi bekliyordum."
**
"Harry, ben sarhoş muyum?"
Hava oldukça soğumuştu ve ince ceketim beni ısıtmaya yetmiyordu. Bu yüzden Ann'den kalın bir kaban almıştım fakat düğmelerini bir türlü ilikleyemiyordum.
"Biraz sarhoşsun," dedi, Harry birkaç adımda yanıma gelerek. "Ama halledemeyeceğimiz bir şey değil."
Ellerimi yavaşça düğmelerin üzerinden çekti ve ikisine de birer öpücük bıraktı. Harry'nin her hareketinde böylesine sıcacık olacaksam, kaban aslında gereksiz gibi duruyordu. Kabanın düğmelerini birkaç saniye içinde ilikledi ve ardından bakışlarını bana çevirdi.
"Artık gitmeye hazırsın fakat motorda üşüyeceksen taksiyle de gidebiliriz. Ne dersin?"
"Üşümem," dedim, net bir şekilde. "Motorunu seviyorum."
"O halde," dedi, motordan kaskı alarak başıma geçirdi. "Önce güvenlik."
Kendi kaskını da giydikten sonra motora atladı ve binmem için bana yardımcı oldu. Kollarımı Harry'nin beline sıkıca sardım ve motor gürültülü bir şekilde hareket etti. Hava soğuktu fakat hiç üşümüyordum. Aksine, tenimde hissettiğim rüzgar beni mutlu ediyordu; bir de Harry'e sarılı olan kollarım.
Evimin önüne geldiğimizde, yolun ne zaman bittiğini bile anlamamıştım. Fakat sarhoşluğum anlaşılır derecede azalmıştı. Esen rüzgar iyi gelmiş olmalıydı.
Yavaşça motordan inip kaskı çıkardım ve motordan inen Harry'e uzattım. Ellerimle saçlarımı düzeltip, Harry'e döndüm.
"İçeri gelmek ister misin? Sıcak bir şeyler içebiliriz."
"Tabii," dedi, Harry, ellerini ceketinin cebinden çıkararak. "Sıcak bir şeyler güzel olur."
Gülümsedim ve hızlı bir şekilde çantamdan anahtarı bulup kapıyı açtım. Harry hemen arkamda dikiliyordu. İçeri geçip ona yol açtım ve ardımızdan kapıyı kapattım.
"Pek büyük bir ev değil," dedim, kabanımı çıkarırken. Harry'de ceketini çıkarıyordu. "Fakat benim için yeterli."
Antreyi geçip salona doğru ilerledik.
"Salonum ve mutfağım," dedim, amerikan mutfağı göstererek. "Diğer üç odada banyo, yatak odası ve çalışma odası."
"Çok güzel bir evin var," dedi, Harry. Samimi bir şekilde gülümsüyordu.
"Teşekkürler. Otursana," dedim, koltuğu işaret ederek. "Bende içecek bir şeyler hazırlayayım. Ne istersin?
"Yeşil çay alabilirim."
Birkaç adım ötedeki mutfağa ilerleyip kahve ve yeşil çay hazırlamak için malzemeleri çıkardım. Kaynaması için suyu koyarken Harry'nin sesini duydum.
"Fotoğraftakiler annen ve baban mı?" Dedi, koltuğun yanındaki komodinde duran çerçeveyi göstererek.
"Evet, annem ve babam." Dedim, tebessüm ederek.
"Çok güzel görünüyorlar. Nerede yaşıyorlar?"
Kahve ve yeşil çayla dolu kupaları alarak koltuğa ilerledim. Kupayı Harry'e uzattığımda teşekkür etti.
"Annem on yıl önce vefat etti. Beyin tümörü vardı." Uzun zamandır kimseye ailemden bahsetmemiştim. "Babamda aslında Londra'da yaşıyor fakat annemin ölümünden beri pek burada olduğu söylenemez. Genelde doğa gezilerine katılıyor ve çadırlarda kalıyor. Bir sürü arkadaşı var." Babamı hatırlamak gülümsememi sağladı. "Yılda birkaç kez beni görmeye geliyor ve sık sık arıyor."
Harry'nin yüz ifadesi değişmiş, üzülmüş görünüyordu.
"Annen için üzüldüm," dedi. "Hastalığı ilerlemiş miydi?"
Ben cevap veremeden elindeki kupayı bırakıp özür dilemeye başladı.
"Üzgünüm, Isla. Çok gereksiz bir soruydu. Gerçekten özür dilerim."
"Harry," dedim, bir elimi dizine koyarak. "Sorun değil. Yanlış anlamadım." Kötü bir niyetle sormadığını çok iyi biliyordum. Ardından devam ettim. "Ben lise sona geçtiğimde fark ettik annemin hastalığını. Üçüncü evredeydi. O evrede tedavisi oldukça zor bir hastalık. Doktorlar annemin kalan zamanında yaşam kalitesini arttırmaya çalışıyordu."
"Anladım," dedi. "Yine de konuyu uzattığım için özür dilerim."
"Sorun değil, Harry. Gerçekten. Sanılanın aksine annemden bahsetmek beni üzmüyor."
Rahatlamasını umarak gülümsedim. Yüzünde hala garip bir ifade vardı fakat yine de gülümsedi.
Birkaç dakika konuşmadan, sessizlik içinde içeceklerimizi yudumladık. Konuşan Harry oldu.
"Ben artık gitsem iyi olacak. Yarın erken bir saatte provaya başlayacağız."
Şaşırmış ve üzülmüştüm fakat belli etmedim.
"Ah, anladım."
Harry ile aynı anda ayaklandık. Beraber antreye doğru ilerledik ve askıdan ceketini alıp üstüne geçirdi. Bir sorun var gibiydi ve ben çok korkuyordum.
"İyi geceler, Isla." Dedi, Harry bana sımsıkı sarılarak. Bu şekilde sarılıyorsa bir sıkıntı olamazdı, değil mi?
"İyi geceler," dedim, mırıltıyı andıran sesimle. Harry son kez gülümseyip kapıdan çıktı ve motoruna bindi. Hızlı bir şekilde evin önünden uzaklaşırken birkaç dakika kapı açık bekledim. Dışarıdan gelen soğuk bedenimi ürpertmeye başladığında kapıyı ancak kapatabildim ve Harry'nin değişen tavrını düşünmekle geçeceğini emin olduğum geceyi kucakladım.
Sağlıcaklaa💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cornerstone | harry styles.
RomantizmIsla Rymer altı yıllık ilişkisi bittiğinde, kalbinde aşka dair her şeyin bittiğini düşünüyordu. Fakat Isla, Harry ile tanıştı.