"Hayatımın aşkını kaybettim."
Karşımdaki boş duvardan gözlerimi ayırmadan söylediğim cümle üzerine Ann, yüzüme kolunun altındaki yastığı fırlattı. Yastık birkaç saç tutamını yüzüme gölge gibi düşürdü ama umursamadan, son birkaç saattir bana oldukça cazip gelen boş duvara bakmaya devam ettim.
"O bencil orospu çocuğu hayatının aşkı değildi."
İki gündür sayamadığım kadar hakaret içeren cümlelerinden bir diğerini duyunca, gözlerimi duvardan ayırıp dikdik Ann'e bakmaya başladım. Omuz silkti.
"Bana o şekilde bakman gerçekleri değiştirmiyor. Samuel gibi bir geri zekalıya hayatımın aşkı diyorsan, sana en yakın arkadaşım demeyi bırakacağım."
Ann yanılıyordu. Pekala, Samuel mükemmel değildi. Anlam veremediğim bazı tavırları ve beni kırdığı zamanlarda oluyordu elbette fakat biz altı yıldır sevgiliydik. Bunlara aldırmak ve sorun çıkarmak aptallık olurdu. Her uzun ilişkide sorunlar olabilirdi. Çoğu zaman ona kırıldığımı bile belli etmiyordum ve biz bu şekilde gayet mutluyduk. En azından bir zamanlar. Ann ise benim aptal olduğumu düşünüyordu, ilişkimizin başından beri.
Yine de ona cevap vermedim çünkü tekrar Samuel hakkında kavga etmek istemiyordum. Artık ona karşı Samuel'i savunmamda bir anlam ifade etmiyordu: Beni terk etmişti. İki gün önce, bana evlenme teklifi edeceğini sandığım için en mükemmel halimle gittiğim restoranda terk edilmiştim.
Şık bir restoranda, önüme konulan tatlıdan ya da Samuel'in ceketinin cebinden bir yüzük çıkmasını beklemiştim. Bunun gerçekleşeceğine o kadar inanmış olmalıyım ki, ilişkimizin artık yürümediğini, gelecekte bizi hayal edemediğini ve sorunun tamamen kendisiyle alakası olduğu hakkında bir şeyler söylerken bile gülümsüyordum. O ise, kısa ve öz ayrılık konuşmasından sonra cevap vermemi bile beklemeden ayaklandı, dostane bir şekilde omzumu sıvazladı ve hesabı ödeyeceğini söyleyip arkasına bile bakmadan gitti. Samuel, bütün akşam heyecanla oturduğum masada beni yalnız bırakıp gittikten sonra tek düşündüğüm, amacı ayrılmak olan birinin nasıl bana evlenme teklifi edeceğini sanmış olmamdı. Bir de herkesin partneri olduğu bu yerde, önümdeki tatlıyı yersem garip bakışlara maruz kalıp kalmayacağım.
Sonuç olarak kimse beni umursamadı ve bende içinde yüzük olmayan tatlıyı yerken, gelip beni alması için Ann'i aradım.
Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, arabada Ann'e olanları anlatırken bile idrak edememiştim Samuel'in cümlelerini. Öylece nasıl bitebilirdi ki? Gerçek olamayacak kadar saçmaydı. O dakikalarda inanmayı reddediyordum ve bu istikrarımı, ertesi gün iş çıkışıma kadar sürdürdüm. Aramasını, saçmaladığını ve gerçek düşüncelerinin bunlar olmadığını söylemesini bekledim. Aramadı. Dün akşam neresinden tutarsam tutayım elimde kalan o ayrılık cümleleri, arabada oturmuş Samuel'i ararken beynime altın harflerle kazınıyordu. Defalarca 'ara' kelimesinin üstüne dokundum fakat sonuç değişmedi, açmadı.
Eve geldiğimde ise her şey daha berbat bir hal aldı. Ben her şeyin benim suçum olduğunu düşünürken Ann, Samuel'in berbat bir insan olduğunu söyleyip durmuştu tüm gece. Kendimi suçluyordum çünkü aptal gibi davranmıştım. Konuşmayı becerebilseydim belki bu konuyu kapatabilecektik, benden ayrılmayacaktı. Samuel bu ilişkide mantıklı olan taraf oluyordu bu yüzden ne zaman bir sorun çıksa, suçu kendimde aramaya meyilli oluyordum. Ann ise yıllardır Samuel'in mantıklı hiçbir hareketi olmadığını söylüyordu. Düşünceler beni her dakika daha fazla boğmaya devam ederken Ann sessizliği bozdu.
"Beyinsiz bir herif için, transa geçmiş gibi duvara bakmanı ve ağlamanı daha fazla seyretmeyeceğim Isla. Kalk hadi."
Başımı yastığa gömdüm. Sadece uyumak istiyordum.
"Bana bakıcılık yapmak zorunda değilsin," dedim, başımı kaldırmadan.
Ann oflayıp, pekte yavaş sayılmayacak bir şekilde kafama vurdu.
"Salak gibi konuşmayı bırak. Burada bu şekilde durmanı seyretmeyeceğim dedim, seni yalnız bırakacağım demedim."
Cevap vermedim fakat bunun Ann'i durdurmayacağını biliyordum.
"Bu akşam, aptal Samuel yüzünden kaçırdıklarını telafi etmeye başlamamızın ilk akşamı olacak. Sana yaşamayı öğreteceğim."
Ann'in gereksiz bir neşeyle söylediği cümle, beni hiç heyecanlandırmıyordu.
"Sana anlattığım sarışın çocuğun grup arkadaşlarıyla çaldığı bara gideceğiz. Mükemmel bir tarzları var. Sarhoş olup, sabaha kadar dans edeceğiz ve Samuel aklına bile gelmeyecek. Bana güven."
Ne sarhoş olmak ne de dans etmek istiyordum. Samuel'i arayıp her şeyi düzeltebileceğimizi söylemek istiyordum sadece. Konuşmak için gerekirse evine bile giderdim.
"Ann, hiçbir yere gitmek istemiyorum. Lütfen."
Söylediklerim hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi kolumu çekiştirip beni yataktan düşürmeye çalışıyordu.
"Çok yazık. Maalesef 'istemiyorum' bir cevap değil. Seni yalnız bırakmamı istiyorsun çünkü o geri zekalıyı arayacaksın hatta özür dileyeceksin. Sence buna izin verir miyim?"
Hırsla kolumu Ann'in ellerinden kurtarıp yatakta oturur pozisyona geçtim.
"Senden izin istemiyorum ki! Mutlaka bir yanlış yapmış olmalıyım Ann, anlıyor musun? Yoksa Samuel beni terk etmezdi. Onunla konuşmam gerek."
Yüzüme düşen saçları elimle arkaya ittirdim. Ann sinirli bir şekilde yüzüme bakıyordu.
"Bir yanlış yapmış olsaydın, söylerdi. Samuel'in her daim seni suçlamaya bayıldığını ikimizde biliyoruz. Ayrıca hangi şerefsiz ayrılmak için pahalı ve şık bir restoran seçer?"
Ann tekrar kolumu çekiştirmeye başlarken cümlesine devam etti.
"Sen aklını kaybetmiş olabilirsin ama ben henüz kaybetmedim. Bu gece şerefsiz Samuel'i düşünmek yok!"
Yataktan düşmeden hemen önce Ann'e bağırdım:
"Hiçbir yere gitmiyorum!"
-
Gittim.
Saatlerce gitmemek için yalvarsam bile, Ann her seferinde duymamazlıktan geldi. Beni zorla duşa soktu, üzerimde 'harika' durduğunu söylediği bir elbiseyi yine zorla giydirdi ve ağlarsam beni döveceğini söyleyerek makyaj yaptı.
Geldiğimiz bar oldukça kalabalık ve dans eden insanlarla doluydu. Kalabalıkta zar zor hareket ederken, Ann'i takip ediyordum. İçkinin her şeyi çözeceğine inandığı için yavaş adımlarla bar tezgahına doğru ilerliyorduk. Ayağımdaki topuklularla yokuş çıkıyormuşum gibi hissettiren yolu tamamladığımızda, tezgahın önünde boş olan sandalyelerden ikisine oturduk. Ben etrafa memnuniyetsiz bakışlar atarken Ann ikimiz içinde bira söylemişti. Samuel barları sevmediği için pek gelmezdik. Hem garip hem huzursuz hissediyordum. Belki benim aramamı bekliyordu?
Etrafı incelemeyi Ann'in elime tutuşturduğu bira şişesiyle bıraktım.
"Haydi Isla, şunu içmeye başla. Hem birazdan seni sarışın bombayla tanıştıracağım. Grup arkadaşları Gavin ve Harry'de çok tatlı çocuklar."
Ann'in arsız gülümsemesinden ne düşündüğünü anlamıştım. Tam itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki, gördüğüm manzara donmama neden oldu. Bira şişesi elimden kayıp düştü. Kalabalığın sesi uğultuya dönüştü.
Samuel, tam karşımda elini bir kızın beline koymuş, içine düşmek üzereydi. Uğultuların içinde en net duyduğum şey, ikisinin kahkahalarıydı.
--
Merhaba, her detayını yazarken ve düşünürken çok sevdiğim bir kurguyla karşınızdayım. Umarım sizde severek okursunuz. Şimdiden teşekkür ederim :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cornerstone | harry styles.
DragosteIsla Rymer altı yıllık ilişkisi bittiğinde, kalbinde aşka dair her şeyin bittiğini düşünüyordu. Fakat Isla, Harry ile tanıştı.