1.6

162 22 81
                                    


Bölüm Şarkısı: James Vincent McMorrow-Wicked Game

İyi okumalar!

Kahvaltı hazırlamak konusunda asla bir iddiam yoktu fakat bu sabah, bu konuda berbat olduğumu fark ettim. Evde kendime hazırladığım kahvaltılar sandviçlerden bir adım öteye gidemediği için arama motoruna 'kahvaltı için tarifler' yazmıştım ve karşıma da genellikle pankek tarifleri çıkmıştı. Herkes yaptığına göre bende yapabilirdim, ne kadar zor olabilir, diye düşünüp giriştiğim bu macera tüm tezgahın ve parkelerin batmasına; üstüne üstlük pankeklerin yarısının çok, diğer yarısının ise az pişmesine neden olmuştu. Böylelikle, Harry'e yapacağım ilk sürprizde mahvolmuştu. Oflayarak tabaktaki pankeklerin yenebilecek bir hali var mı diye incelerken, Harry'nin sesini duydum:

"Buradaki savaşın nedeni nedir, sevgilim?"

Omuzlarımı düşürerek arkamı döndüm. Üstünde hala uykunun izlerini taşırken çok yakışıklı gözüküyordu.

"Kahvaltı hazırlamak gibi bir hataya düşmüş olmam."

Gülerek bana yaklaştı ve ellerini belime yerleştirip, baş parmağıyla yüzüme bulaşmış unları temizlemeye çalıştı.

"Sana sürpriz yapacaktım," dedim, göz göze gelebilmemiz için başımı kaldırmam gerekmişti. "Ama beceremedim."

"Aslında," dedi, yüzünü bana daha çok yaklaştırırken. "Seni mutfak önlüğüyle ve yüzüne bulaşmış unla görmek, güzel bir sürpriz oldu."

"Öyle mi? Bu kadar beğendiysen mutfağı ve kendimi her gün bu hale getirebilirim."

Yaramaz bir gülümsemeyle kollarımı boynuna doladım ve dudaklarımızı birleştirdim. Elleri kalçalarımda gezinirken, ellerimi uzamaya başlamış saçlarının arasından geçirdim. Dün gecenin etkisiyle mi bilinmez, oldukça tutkulu öpüşüyorduk. Nefeslerimizi düzenlemek için ayrıldığımızda alnımı, alnına dayadım. Her detayıyla beni büyülüyordu ve tanrı biliyor ya, beni her gün böyle öpmesi için her şeyi yapardım.

**

Harry'nin kahvaltıyı hazırlaması tamı tamına on beş dakika sürmüştü ve her şeyin böylesine mükemmel gözükmesini ağzım açık izlemiştim. Benim aksime, yaptığı pankekler tıpkı tariflerin yanına koydukları resimlerdeki gibiydi. Kendisinin mükemmel olması yetmiyormuş gibi, yaptığı her işi de mükemmel yapıyordu.

"Evet," dedi, Harry, elindeki iki kupayla çardağa yaklaşırken. "Çaylar hazır."

"Teşekkür ederim," dedim, elindeki kupanın birini alarak. Harry'de karşıma oturup tabaklarımıza pankekleri doldurmaya başladı. Yine çoğunluğunu benim tabağıma koymuştu. Kendisi fazla yemiyor, yemeğin neredeyse hepsini bana veriyordu.

"Hepsini bana koyuyorsun," dedim, "Aç kalacaksın."

"Asıl yemesi gereken sensin çünkü," dedi, çayından bir yudum alarak. "Kuş kadarsın."

"Yemek yapmayı beceremediğim için pek yediğim söylenemez." Ağzıma pankekten büyük bir parça atıp devam ettim. "Neyse ki artık sen varsın."

Yüzündeki gülümseme silik bir tebessüme dönüştü.

"Tabii, ben varım."

Kahvaltımızı birkaç küçük sohbetle bitirip biraz yürüyüş yapmaya karar verdik. Bugün hava özlediğim gibi güneşli ve pırıl pırıldı. Bu havayı yakalamak pek kolay olmuyordu, tadını çıkarmak gerekirdi. Birkaç dakika sonra ormanın içindeki patikaya girdiğimizde kuşların sesi belirginleşmişti. Harry ile ellerimiz birbirine kenetli yürürken, etrafıma bakıp yaşadığımız anın keyfini çıkarıyordum.

cornerstone | harry styles.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin