1

1.8K 91 15
                                    

"jeongguk!" diye çığırdı jimin sevgilisinin -ah, aslında birkaç saat önce kocası olmuştu- ismini zikrederek, aniden havalanan vücuduna karşılık. jeongguk onun kendisininkine kıyasla minik olan vücudunu, müstakil evlerinin kapısına çıkan küçük merdivenlerin tam önündeyken, yapılı kollarıyla bir hamlede kaldırmıştı.

ikisininde üstünde siyah renkte birer takım vardı; kaputunda süslü bir oyuncak bebeğin olduğu beyaz, üstü açık mercedes hemen birkaç adım ötede jeongguk tarafından park edilmişti, tek düşündükleri şey evlerinden içeri adımlarını atmak ve birbirlerine doyasıya sarılarak uyumaktı, ya da bilirsiniz, günlerini kutlamak için başka şeyler de yapabilirlerdi...

jimin, jeongguk o sırada merdivenlerden çıkmaya çalışıyorken, onun omuzlarına doladığı kollarını biraz daha sıktı ve boynuna doğru eğildi. küçük öpücükler bırakırken, günün başında özenle yapılmış saçlarını avuçları arasında oyuncak yapmıştı bile.

"sakin dur, jimin-shi." derken, jimin'in öpücükleri sayesinde bitirmek istemediği merdivenlerin sonuna gelmiş ve tam kapının önündeyken yine tek bir hareketle kollarındaki bedeni sırtından aşağı sarkıtmıştı. eşinin keyifli kahkahalarının ve isyankâr bağırışlarının arasında boştaki elini cebine attı ve evlerinin anahtarını çıkardı.

tam o sırada jimin'in gözlerinin önündeki kalçasına bir ısırık bırakmasını hiç beklemiyordu ki, jeongguk yerinden sıçradı. onun dalgınlığıyla ellerinden kurtulan jimin ise sonunda ayakları üstüne basabilmiş, derin ve rahat bir nefes alabilmişti.

"seni küçük canavar!" ısırılan kalçasını ovuştururken konuştu jeongguk yalancı bir sinirle. bu hâli jimin'i daha bir keyiflendirirken jeongguk'un anahtarı tutan eline uzandı ve birleşik elleriyle anahtarı deliğe konumlandırdı.

onlardan mutlusu, onlardan keyiflisi yoktu o an dünyada, dudaklarına yapışmış gülümsemenin yanı sıra gözlerinin tam içinde yer almış mutlulukları da "ben burdayım!" diye bağırıyordu adeta. birbirlerine bakan yaşlı gözlerinde gördükleri tek şey kendi yansımalarıyla parıldayan yıldızlardı.

onlar, aşıktı. saf aşkı iliklerine kadar hissetmişlerdi, hissediyorlardı. evet, belki hayattaki tek önemli şey aşk değildi ama, hayattaki her şeye birbirlerine hissettikleri aşk sayesinde dimdik durabilirlerdi.

onlar, birdi. her ne derseniz diyin; bir elmanın iki yarısı, bir puzzle'ın iki parçası... birisi, diğeri olmadan tamamlanamaz; birisi, diğeri olmadan yaşayamazdı.

ama belki de bir gün, puzzle'ın diğerinin içine geçen o küçük parçası yırtılır, elmanın bir yarısından küçük bir ısırık alınırdı, kim bilir?

chilling adventure of sabrina adlı netflix dizisininde, sabrina spellmen ve babasının arasında geçen bir konuşmadan esinlenilmiştir.

ayrıca, bu kurgu mpreg içeriyor. ilk defa böyle bir kurgu yazıyorum, yanlışım olursa maruz görün.

sevgilerle, sibly. ❤️

the devil's childHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin