2

1.1K 73 23
                                    

jimin, evine giden yolda rastladığı çocuk parkından gelen neşeli seslere aldanmış, rotasını oraya doğru yönlendirmişti. çocukların oradan buraya koşturup attıkları kahkahalara kendi yüzüne yerleşmiş bir gülümsemeyle karşılık verdi.

çocukları kendini bildi bileli çok severdi. kendi kız kardeşine anne babasından daha çok ebeveynlik yapmış, her şeyiyle kendisi ilgilenmeye çalışmıştı hatta. onların o masumane bakan gözlerini; tombul, kızarık yanaklarını gördüğü anda mutlu olmaması için tek bir nedeni kalmıyordu.

yerden kopardığı çiçeği, yüzündeki memnun gülümsemeyle götürüp ailesine veren küçük erkek çocuğunu gördükten sonra aklında filizlenen düşünceyle duraksadı; neden onların çocukları yoktu? yaklaşık dört yıl geçmişti jeongguk ile evliliklerinin ardından ama hâlâ neden bir çocuk sahibi olmamışlardı? ikisi de bu kadar çocuk düşkünüyken neden kendi özlerinden bir çocuğa sahip olmaya çalışmamışlardı ki?

aslında bazı zamanlarda; neşeli yemek sofralarında ya da iki tarafın ailesinin başlarına kakmasıyla şakasına muhabbeti geçiyordu ama ne jimin, ne jeongguk bu konuda ciddi bir şekilde konuşmaya çalışmamıştı birbirleriyle. neyi bekliyorlardı tanrı aşkına?

jimin'in içine düşen kurt, daha fazla rahat oturtmadı onu; hızlıca ayaklandı ve kendini parktan dışarı atıp evinin yoluna geri koyuldu.

eşiyle konuşacaktı. zira, daha fazla yaşlarını almadan kesinlikle bir çocuk yapmaları gerektiğine karar vermişti o anda jimin. o eşi benzeri olmaz hissi, her şey için çok geç olmadan yaşamaları, doyuncaya kadar tatmaları gerekiyordu.

jeongguk'un da ona tüm kalbiyle katılacağını emindi. çünkü o zaten, jimin'in istediği her şeyi ister; jimin'in sevdiği her şeyi severdi.

"jeongguk, bebeğim," diye seslendi jimin, anahtarla açtığı kapıyı ardından kapatıp ayakkabılarını çıkarmaya koyulurken. "ben geldim."

"hoş geldin!" diye bağırdı sesini duyurmak için üst kattaki banyoda olan jeongguk. "geliyorum hemen, sen mutfağa geç."

emre amade, mutfağa yöneldi jimin. evlerine girdiği anda içini bir huzur kaplamıştı, öyle hoştu ki içinde dolup taşan bu his, yüzünde kendinden habersiz, keyifli bir gülümseme yer edindi, kurulu sofraya otururken.

jeongguk'u bu kadar sevmesi normal miydi tanrı aşkına? onun sesini duyduğu anda bile aklındaki tüm endişeli düşüncelerin uçup gitmesi, birbirlerine böylesine bağlı olmaları, birbirlerini böylesine sevmeleri normal miydi? zira bilmiyordu jimin, sanki bu sevgi gün geçtikçe, durdurak bilmeden artıyor, artıyor ve daha çok artıyordu. dört yıllık evliliklerinin öncesindeki üç yıllık sevgililik dönemi de sayılırsa, koskoca yedi yıllık ilişkilerinin her gününde, kalplerinde, birbirlerine hissettikleri aşkın varlığıyla uyanıyor, onunla birlikte uyuyorlardı. sanki ezelden beri birliktelermiş gibiydi; sanki doğmadan önce oturmuş, kaderlerini birlikte yazmışlar gibiydi...

"aşkım," dedi jeongguk, mutfağa giriş yaptıktan sonra, masanın başındaki sandalyeye oturmuş jimin'in omzunun üstünden eğildi ve yüzlerini karşı karşıya getirip dudaklarına bir öpücük kondurdu. bununla tabii ki yetinmeyen jimin, eşinin suratını avuçları arasına alıp kaçmasını engelledi ve öpücüklerini devam ettirdi.

park ve jeon'un evleri böyleydi işte, birbirleriyle temas etmedikleri zaman süresi bir elin parmağını geçmezdi, biri evde olmadığında diğeri onu sabırsızlıkla bekler, her dakika nerede kaldığını düşünüp dururdu. adeta yapışık ikizler gibi birbirlerinden ayrılamıyorlardı bu iki adam.

"jeongguk," dedi jimin merakını ses tonuna katarak, ağzına yemeğinden bir lokma attıktan sonra. öpücükler zor da olsa kesilmiş ve yemeğe geçmişlerdi. jeongguk'tan gelen mırıldanmadan sonra devam etti. "neden çocuk yapmıyoruz?"

pekâlâ, bu jeongguk için ani bir soruydu. öyle ki bir an çiğnediği şeyde duraksamış, sorulan şey beyninde tekrar tekrar yankılanmıştı.

"bu soruyu beklemiyordum," diye güldü ve eşine doğru dönüp kaşlarını kaldırarak devam etti. "ama gerçekten, neden yapmıyoruz?"

jimin'in ona sevgi dolu bakan gözleri sulanırken, ikisin de yüzlerinde gülümsemeler yer edinmişti. demiştim ya size; jeongguk, jimin'in istediği şeyi ister ve tereddüt etmeden yerine getirirmeye çalışırdı.

o yüzden, bu istediği de hemen o gece gerçekleştirmeye koyuldular bu iki adam. ardından gelen 3-4 ay devam etti hatta bu efor ama gariptir ki, karşılığı hiç gelmedi. o, hamilelik testlerindeki diğer kırmızı çizgi hiç oluşmadı, ya da testlere güvenmeyip gittikleri doktorlardan da elleri boş dönüp durdular.

işte her şey o süre zarfından sonra gelişti zaten; jimin'in çocuk isteğiyle dönen gözü hayatlarını tepetaklak etti. 

asla içime sinen bir bölüm olmadı... ama daha fazla bekletmek istemiyorum sizi <3 yorumlarınızı bekliyorum :"

the devil's childHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin