10

727 30 18
                                    

jeongguk, jimin'le olduğu rüyadan uyandığında saat gece yarısını çoktan geçmişti. içindeki endişe jimin söndürmeye çalışsa bile hala varlığını korurken ayaklandı olduğu yerden, kızın odasına yöneltti adımlarını direkt.

o daha odaya ulaşamadan jimin kapıda göründü, kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde yavaş adımlarla merdivenlerden indi ve çıkış kapısına doğru yöneldi.

jeongguk'un gözleri dolarken eli ayağı birbirine girmişti. ne yapacaktı? bir şey yapmalı mıydı? öylece bekleyecek miydi tüm gece? yapamazdı ki, eli kolu bağlı oturamazdı. bu yüzden kızın ardından o da çıktı evden. birkaç adım arkasından sessizce onu takip ediyordu gecenin bir yarısı.

uzaklaştıkça uzaklaştılar şehir merkezinden. etrafta çıt çıkmıyor, ürkütücü siyahlıktan başka hiçbir şey görünmüyordu. jimin sonunda durduğunda, jeongguk bir ağacın arkasına sindi. tek yapabildiği şey gözlerindeki yaşlarla kızını izlemekti.

bir anda bir rüzgar esiverdi, kızın etrafında koyu gölgeler belirdi. bir sülieti bile yoktu, sadece kızı tamamen sarmış bir duman kitlesi gibi gözüküyordu.

jeongguk anladı, bu her ne idiği belirsiz şeyin biricik eşini kendisinden koparıp götüren şeytan olduğunu anladı. bundan sonra kendini tutamaması ise kesinlikle beklenmedik bir şey değildi. yıllardır öyle sinirliydi, öyle kızgındı ki, neredeyse bu anı bekliyormuşçasına saklandığı yerden çıkıp bağırarak koştu son raddesine kadar.

jimin'i saran koyu renkli dumanları yardı ilk başta. duyduğu bağırtıyla irkilen jimin bir titremeyle kendine gelmiş ve korku dolu gözleriyle etrafına bakmaya başlamıştı. bu sırada jeongguk, duman kitlesinin içine girmiş ve jimin'i kollarının arasına alıp nereye bakacağını bilemediği tehditkar gözleriyle dumanın her köşesini gözetliyordu.

bir kahkaha sesi yankılandı boş arazide. jimin korkudan jeongguk'un göğsüne sindi.

"jeon jeongguk," dedi kalın bir ses, rüzgar sesi de eşlik etmişti ona. ikisini çevreleyen duman kitlesi hızla dönmeye başladı etraflarında. jimin ağlamaya başlarken jeongguk bu yaşananların gerçekliğini sorguluyordu içten içe. "demek sen de bize katılmaya karar verdin, müteşekkir oluruz efendim."

"hayır, kızımı almaya geldim," dedi jeongguk sesini kararlı bir şekilde tutmaya çalışırken. "onu alamayacaksın-"

"kızın?" dedi kalın ses, histerik bir gülüşten sonra. "o benim kızım, jeon."

sonrasında jeongguk sırtında hissettiği vuruşla savrulmuş ve jimin'in etrafındaki kolları gücünü yitirip yere yığılmıştı. jimin kendine gelmiş gibiydi ve korkudan ne yapacağını bilemez bir şekilde dönüp duruyordu etraflarını saran duman kitlesinin içinde.

"onu ben büyüttüm!" dedi jeongguk, gücünün son damlalarını kullanarak her bir kelimeyi bastıra bastıra. "o benim kızım, şeytan!"

şeytandan yine birkaç kıkırtı yükseldi, şimdi jimin'i bir kenara bırakmış, tüm dikkatini jeongguk'a yöneltmişti. bir parça duman jeongguk'un üzerine doğru çöktü, bir yüz şekline büründü ve jeongguk'la göz göze geldi.

"jeongguk, jeongguk..." dumanının bir diğer parçası bir çift el halini almış ve jeongguk'un çenesini sertçe parmakları arasına sıkıştırmıştı. "bu kız, benim sayemde oluştu jimin'in rahminde. senin işe yaramaz döllerin değildi bu kızı yaratan, bendim!"

şeytanın sinirli çıkan sesinden sonra jeongguk'un vücudu dumanlarla sarılmaya başlanmıştı. kemiklerini kırarcasına sıkmaya başladığında ise jeongguk'un acı iniltilerine bir bağırış daha katıldı.

the devil's childHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin