× 21 × Tilki ve Aslan

944 88 188
                                    

Selaam! Merhaba herkese! Bir haftadır bölüm paylaşmıyormuşum, yoğunluğumdan dolayı fark edemedim kusura bakmayın ♡ Ama bunun telafisi olarak biraz uzun bir bölüm hazırladım. Üsteliiiik, bu seferki biraz farklı bir bölüm :) Kitapta daha önce yapmadığım bir şeyi yaptım. Birazdan ne demek istediğimi anlayacaksınız ♡ Bu tarz bölümleri nadir tutacağım haberiniz olsun. Belki yüzüncü bölüme geldiğimizde dört beş tane filan böyle bölüm olmuş olacak. Ama gerçi belli de olmaz büyük konuşmayalım, her neyse. Sizleri çok seviyorum ve yorumlarınızı benimle paylaştığınız, yazdığım bölümleri okuduğunuz için çook ama çok teşekkür ederim! İyi ki varsınız! Kitaba bir de bu bölümün gözünden baktığınızda ne düşüneceksiniz acaba çok merak ediyorum. Şimdilik bu kadar. Hoşça kalııınn ♡

▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎

Dolunay'ın ışığı pencereden içeri düşüp hemen yanımdaki yatakta uzanan kızın ay parçası gibi olan yüzünü aydınlatıyordu. Beyaz teni, mermerin üzerine örtülmüş saten gibi onu sarıyordu. Böylesine pürüzsüz bir varlık... Kıskanılası türdendi açıkçası. Uyurken öylesine sessizdi ki... Nasıl güneş yeryüzünü aydınlatırken bu küçük şey ayaklarımın arasında dolanıp beni sinir ediyor, kendince boyundan büyük işlere kalkışıp tuhaf tavırlar sergiliyorsa, bu yorumuma güldüm, geceleri de böyle bir sükunete kavuşuyordu işte.

Bu onu uyurken ilk izleyişim değildi, ikinciydi.

Aradan seneler geçmişti ve ben yeryüzünde başıboş bir serseri, ellerim cebimde öylesine dolaşırken hayatım boyunca bir daha asla o ana geri dönebileceğimi düşünmemiştim. Onlarca, yüzlerce kez o geceye geri dönmek ve bir şeyleri değiştirebilmek istedim bu düşünceyle.

Ama zaman elde tutulabilen, geri alınabilen bir şey değil. Ve hayatta hiçbir şey bizi pişmanlıklarımız kadar yıpratmıyor...

Çok yalnız gözüktü gözüme böyle. Hiçliğin ortasında uyuya kalan düşmüş bir melek gibi...

Eskiden ona taktığım isim buydu, 'Melek'.

Benim için bu ismin bir anlamı vardı.

İçimden, çok uzun zaman önce duyduğum ve yarım yamalak hatırladığım bir şarkıyı mırıldanmaya başladım.

Uykusuz, rüyasız... Bana gelince hayat neden masalsız? Bilmem,

Yüzü ay ışığıyla aydınlanan güzel kız huzursuzca kıvrandı uykusunda. Bir eli yüzünün yakınında duruyordu. Parmaklarını sıktı ve dudakları hareket etti hafifçe. Ne dediğini anlayamıyordum.

Bir masalın yokmuşuyum, ben hiç ben olmuş muyum? Hala eski duygusuyum, prensesin uykusuyum...

Yavaşça ona eğildim duyabilmek için. Uyanmasından korkuyordum. Kabus görüyor gibiydi. Yüzünün güzelliğiyle tezatlık oluşturan bir huzursuzluğu vardı şimdi. Rüyasında konuşuyordu sessizce. Ne yazık ki kelimeleri seçemedim.

İçimde kötü bir his vardı bu gece. Kalbimin fısıltıları her gece nasıl çığlıklara dönüşüp beni kabuslarla rahatsız ediyorsa, bir gece olmaksızın huzurlu bir uyku uyumama izin vermiyorsa, şimdi o çığlıklar kalbimi tırmalıyor gibiydi. İçimde geceleri uyanan bir canavar vardı ve benim korkularımla besleniyordu.

Saatlerce karanlıkta bekleyip benim gibi korkunç bir insana tahammül etmek çok zordu.

Yaklaşık bir saat önce karanlıkta adımı duyduğumda henüz yeni uykuya dalmıştım. Gözlerimi araladığımda kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki, göz kapaklarımın acıyordu. Dün gece de benim için böyle uykusuzdu. Aslında çoğu zaman migren atakları tutan ve uyumakta zorlanan bir insanımdır. Uyuyamadığım zamanlar için psikiyatristimin verdiği ilacı kullanmam gerekiyor ama bu aralar almıyordum.

▪︎Güzeştâh ▪︎ || - d e v a mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin