sınır koymaktan hoşlanmıyorum ama,, bir sürü hayalet varmış etrafta :|
sınır: 35 vote 95 yorum
iyi okumalar <3
♡
Günlerdir güneşin tepelerinden inmeyişine sevinen Seul insanlarının mutluluğundan pek de haz almayan gökyüzü, bugün sanki canlarını okumak istercesine gürlüyor, üstlerine bıraktığı iri gözyaşlarını şiddetini kesmeden yeryüzüyle buluşturuyordu. Kimisi çantalarını başlarına siper etmiş, kimisi ise şemsiyelerinin altında evlerine varmak için olabilecek en hızlı adımlarını kullanarak yağmurdan kaçmaya çalışıyordu.
Şehirin sık yoğunluğu, sadece ince bir kapüşonlunun altında, yağmurla yıkanmaktan zevk alır gibi bir hâli olan genç bir çocuğun hayallerini tekrardan gözlerinin önünden geçirmesine sebep oluyor, o kalabalığın içinden herhangi biri olmak ve olmamak arasında ki ince çizgide, sırılsıklam yuvarlanıyordu.
Bacaklarını oturuyor olduğu apartmanın tekinden aşağıya sarkıtmaya devam ederken elinde ki telefonun titreşimini farkettiği gibi cebine attı, eş zamanlı dolgun dudaklarının arasından istemsizce ayrılan sıcak nefesi soğuk havayla buluşmuş, gözleri oluşan buharda gezinmişti.
"Mesaj kimden?" diye sordu siyah saçlı biri.
Kapüşonlunun şapkasını başından indirip arkasında ki siyah saçlıya bakmadan, yağmur damlalarının saç tellerinin içlerine karışmasını hissetti bir süre genç çocuk. "Hm," diye mırıldandı düşünür gibi, başını gökyüzüne kaldırırken. "Benden nefret eden birinden, ya da annemden."
"Neden bakmıyorsun?"
Çocuğun yüzünde dalga geçer gibi bir gülümseme oluştu ve koyu kahve irisleri arkasında ki bedenin üzerine devrildi. "İkisini de anlayamıyorum." diye mırıldandı omuzlarını silkerek. "Sanırım ikisi de benden gerçekten fazla nefret ediyor."
"Öyle düşünmeni..." çocuğun dudakları arasından sıkıntıyla bir iç çekiş kaçarken, diğeri ona gülmüştü. "istemezdim."
"En azından senin sevdiğini biliyorum." dedi mırıltıyla. Aynı zamanda da hâlâ yüzüne gülümseyerek bakıyor, ıslak parmaklarının onun parmaklarının üzerinde gezdiriyordu.
Siyah saçlı olanın gözleri kaçarken, Choi Yeonjun bacaklarının arasında oturduğu genç çocuğun, belini sarmalayan kollarına iyice tutunmuş ve üşümemek için ona sırnaşmıştı. "İnan bana, her şey yolunda."
"Yeonjun," diye mırıldandı genç çocuk, sırtını göğsüne yaslamış bedenin omzuna çenesini koyarken, dudaklarını kulaklarına yaklaştırarak. "iyi olmadığını anlayabiliyorum."
Yeonjun'un yüzü anında asılırken bir şimşek daha aydınlatmıştı gökyüzünü.
"Benim hatamdı." Dedi tek düze, sessiz bir mırıltıyla.
"Senin hatan olan neydi?" diye mırıldandı genç çocuk, bu sefer şefkatten daha ırak, azarlar bir tonda sorarak. "Neden artık benimle hiçbir şey paylaşmıyorsun?"
"Hayır," Yeonjun, başını arkasına, onun omzuna doğru yaslarken gözleri can sıkıntısıyla binanın altında, birer karınca gibi hızlı hızlı ilerleyen insanlara düştü. "boşver lütfen."
"Yeonjun..."
"herneyse işte."
Siyah saçlı olan gözlerini sinirle yumarken ona belli etmemek için derin bir nefes almış ve çocuğun moralini daha da bozmak istemediği için en azından şimdilik, bir kez daha, bir kenara atmıştı her şeyi. Sinir problemleri olduğunu biliyordu Yeonjun, fakat o yine de kendisi için ilaçlarını kullanır olabileceği en sakin şekilde çıkardı karşısına.