2.3

1.8K 154 220
                                    





meraba meraba 💔💔

yorum bırakırsanız çok mutlu
olurum ve iyi okumalar dilerimm






Biri bana içimden ona kadar sayarsam her şeyin hafifleyeceğini söylemişti; düşünmeden söyleyebilirim ki simasını zerre hatırlamadığım o kişi hayatıma girmiş en büyük yalancıydı.

Sabahtan beri zaman öyle yavaş akıyordu ki gün geceye bulanana kadar yaşlanmıştım. Fakat en sonunda zaman gelmiş miydi, galiba, ciddi ciddi gelmişti.

Saat on ikiye vururken adımlarım otoparkı buluyor, etraftaki sessizliğin uğultusu beynimin içinde yankılanıyordu. Yürümemi zorlaştıran otoparkın taştan yolu muydu, emin değilim, hafif bir esintiden bile sendeleyebilecekmiş gibi hissediyordum.

Ve açıkcası ondan fazla saymıştım.

Cılız bir ışık adımlarımı devam ettirdikçe görüş açımda netleşirken eş zamanlı kalp ritimlerimde dengesini kaybediyordu, kaynağını bilmediğim dehşet bir korku belirmeye başladı içimde. Geri dönmeyi defalarca aklımdan geçirdim şu kısacık zamanda, gitmek ve gitmemek arasında mekik dokurken ise bu şansın elime zar sor geçtiği düştü aklıma, ben de başka seçeneğimin olmadığı kanaatine vardım. Sonuçta bahsi geçen kişi Choi Soobin'di ve bana olan tahammülü çok, çok sınırlıydı.

Pekâla, bunun her an farkında olduysam da şu son günler farklı hissettiriyordu.

Gözlerim önce arabasını park ettiği yöne, sonra da reflümün içimde ne varsa eritmesine sebebiyet verecek durgun bedenine doğru çıktı. Yavaşladım mı yoksa hızlandım mı ayırt edemiyorum; zamanın geçip geçmediğini de, yaşayıp yaşamadığımı da... açıkcası ben yolum onu bulduğunda hiçbir şeyi ayırt edemediğimi farkediyorum o an.

Kendi kendime ne hakkında düşündüğümü sorup kızarken iyice yaklaşmışım Soobin'e, hafiften aramızda gidip gelen ılık rüzgarların uğultularına karışıp kulaklarımı okşayan nefes sesleri kendime getirdi beni. Çok güzeldi aslında, her yanı, her bir benliği, yüzünün her parçası; bana göstermeyi hiddetle reddettiği kuytu köşe yakaladığım kalbi... tanrım yine tam şu an farkediyorum da ne adaletsizdi üzerimdeki etkisi.

"Yeonjun?" dedi savsak adımlarım tam karşısında duraklarken.

Sahi ne zaman sevmiştim onu bu kadar?

"Gelmişsin."

Ruhum bile duymamış.

"Böyle anlaşmadık mı? Hem bekleyeceğini bilmeme rağmen nasıl gelmeyeyi-" diye mırıldanıp cümlenin sonuna doğru dudaklarımı hızla birbirine bastırdım, düşük bir çene hiçbir işime yaramıyordu. Gerçi son zamanlar hiçbir şey anlaşılmayacak gibi değildi, tabii Soobin'seniz siz onu da anlamazdınız, trajikomik.

Gözleri benimkilerden inip anlam veremediğim şekilde yüzümün diğer hatlarında oyalandı alık alık. O alık alık baktıkça da daha fazla doluyorum sandım. Ne olurdu iki saniye olsun kafamı karıştırmasa?

Dudakları hafifçe aralanmış, daha önceleri farkettiğim bir alışkanlığının sonucu olarak dişlenmiş, kızılı andırıyor ve beyaz teni ay ışığının altında kutsalmışçasına parlıyordu. Bu gece olduğu gibi bıraktığı siyah, dalgalı saçları en son gördüğümden bu yana azıcık kısalmıştı, yumuşacık gözüken tutamlarından yükselen mentollü koku hâlâ daha aynıydı ve ciğerlerim ondan bir parçayla dolmanın verdiği mutlulukla çiçek açacakmış gibi hissetmeme sebep veriyordu.

boy with flowers | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin