☣ Sadece uzaktan görmüş olduğum bir dünya.. ☣

73 4 23
                                    

Ben yerleşkeye geleli iki gün geçmişti. Yaralarım şimdiden iyileştiği için revirden çıkıyordum. Buraya geldiğimden beri başımda nöbet tutmuşlardı. Yemekler iyi ve gördüğüm kadarıyla insanlar da gayet sağlıklıydı. En başta düşündüğüm şeyde haklıydım. Bu yerleşkenin durumu fazlasıyla iyiydi. Tasarruf etmek için elektriği hiç kesmiyorlardı. Çoğu yerde gece herkes uyurken veya gündüz ihtiyaç yokken elektrikleri keserlerdi ki o da elektrik varsa yapılırdı. Haftada 2 duş günü vardı. Yine çoğu yerleşkede duşlar 2 hafta da bir alınırdı.

Bir keşif birliğine bile sahiplerdi. Keşif birlikleri yerleşkelerin çok daha uzağına gidip yeni kaynaklar arayan kişilerdi. Dışarıdaki onca tehtit düşünülecek olursa oldukça güçlü ve çevik olmak zorundalardı. Çoğu yerleşkenin bir keşif birliği olmadığı için besin, su ve benzeri konularda kaynak sıkıntısı çekip yamyamlık yaptıkları düşünülecek olursa bu birlikler bir yerleşke için çok büyük birer artıydı. Üstelik buradaki birlik nöbet sistemi ile çalışıyordu ki bu da süreklilik halinde bir düzenleri olduğu anlamına geliyordu. Durmaksızın yeni kaynaklar arıyor ve buluyorlardı. Durumları da bu yüzden iyi olmalıydı.

Bunları biliyordum çünkü her gün radyo dinliyordum. Şu an içinde bulunduğum dünya önceden sadece uzaktan görmüş hatta duymuş olduğum bir dünyaydı. Biliyordum buradaki yerim geçiciydi ve bu durumdan memnundum. Ama yine de yanımda olacak birilerine sahip olma hayali bir noktada oldukça cazip geliyordu.

Bugün yanımda nöbet tutan kişi Riley'di. Beni kaçıran gruptakilerden biri de oydu. Yanlış anlaşılma olmasın bahsettiğim keşif birliği onlar değildi. İyi bir yerleşkenin liderinin küçük sümsük oğlu ve oğlunun arkadaşlarından başka hiç bir şey değillerdi. Yerleşkeye bir yararları yoktu. Tamam belki hepsi kendini bir şey sanan tipler değillerdi ama başta Ronald'ın oğlu Alex olamak üzere bir kaçı öyleydi.

Riley aralarında en genç olandı. On altılarında cılız bir oğlan çocuğuydu. Yemyeşil gözleri kumral saçları vardı. Onun elinden kurtulmak benim için çok kolay bir şeydi. Ancak Helen Hanım'a yarım etmeye bir kere karar vermiştim bile. Geri dönüş yoktu. Revirden çıkarken Riley onlar beni kaçırdıkları sırada taktığım çantayı bana geri verdi. İçini karıştırdım. Silahım ve bıçaklarım hariç tüm eşyalarım içindeydi.

"Silahım ve bıçaklarım?"

"Onları veremem."

"Sendeler mi?"

"Hayır, Ronald Bey'deler. Kalk hadi gitmeliyiz."

Derin bir nefes verdim. Ayakkabımın bağcığını bağlamak için eğilirken yanımda duran komodinin üzerindeki küçük neşteri gördüm. Bana bakan hemşirenin vardiyası benim revirden çıkmamla bitecekti ve eşya sayımını az önce gözlerimin önünde bitirmişti. Bu neşteri atlamış olmalıydı. Yani onu buradan şimdi alabilirsem neşteri kaybedenin ondan sonraki hemşire olduğunu düşünecek benden şüphelenmeyeceklerdi. Bağcığımı bağlarken göz ucu ile Riley'e baktım. Riley kapının orada dikiliyor bana bakmıyordu. Ayağa kalkarken el çabukluğu ile neşteri elime alıp bluzumun kolunun içine sakladım. Riley'nin bana verdiği çantamı da alıp kapıya çıktım.

"Hadi gidelim."

Riley başını salladı ve yürümeye başladı. Bir yandan da yolda beni gören herkesin yaptığı gibi göz ucuyla beni süzüyordu.

"Neden öyle bakıyorsun? Bir şey sormak istiyorsan direkt sor."

Tepkim onu şaşırtmıştı.

"Sadece.. her şeyin sebebinin sen olduğunu düşündüğümde.. tuhaf geliyor."

Acı bir şekilde güldüm.

"Tuhaf derken ucubeyi mi kast ettin?"

Riley başını iki yana salladı. Benden bir kaç santim kısaydı.

☣RAVEN☣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin