Did İ Hear Right?

128 12 19
                                    

Kaç saat boyunca bir aracın arkasında kaldık bilmiyordum.
Araç durduğunda bir adam gelip bizi küf kokan bir yere sürükledi.

Yere doğru itildiğimde birinin daha düştüğünü hissettim. "Jimin, iyi misin?" soruyu sorarken tedirgindim. İyi değilse ne yapabilecektim ki?
"İyiyim Taehyung, ama burası çok kötü kokuyor." küf kokusunun onu fazlasıyla rahatsız ettiğini yeni anımsamıştım. Bir keresinde, lisedeyken onun küf hassasiyeti sebebi ile kasaba halkı okula temizleme şirketi tutup, baştan sona küften arındırmıştı.
"Buradan çıkacağız Jimin, sakin kalmaya çalış."

"Hey, siz! Kapatın o lanet çenelerinizi!" gelen ses, boğuk ama otoriter çıkmıştı. Gerilmiştim ancak Jimin'e bir şey olmasına izin vermeyecektim.

Bir süre sonra bir adam beni kaldırıp sürüklemeye başladı. Jimin'in bağrışlarını duyuyordum. "Taehyung nereye gidiyorsun? Onlar mı götürüyor seni? Bırakın onu!" onun bu hallerini duydukça canım yanıyordu.

"Bak koca adam, biz seninle bu işi patron gelmeden halledelim." Bu ilk geldiğimizde bize bağıran adam değildi.
Gözlerimdeki bandı çıkardı ve çenemden kavradı.

"Zorluk çıkarma ve bize istediğimizi ver. Jeon Jungkook dosyasından elde ettiğin tüm her şeyi bize teslim et. Biz ise seni ve küçük arkadaşını serbest bırakalım." Kurduğu bu cümle karşısında kahkahalarımı bastıramamıştım. "Onları öldüğümde bile elde edemeyeceksiniz." O anda ilk yumruk ile karşılaşmıştım.
"Eninde sonunda onları vereceksin ve buradan iki ceset çıkacak. Hâlâ küçük olanı kurtarma şansın var."
Jimin'e döndüğümde karanlık bir köşede gözleri, kolları ve bacakları bağlı bir şekilde oturuyordu.

Aldığım kaçıncı darbeydi bilmiyordum, ağzımdaki metalik tada alışmaya başlamıştım ancak asla alışamayacağım tek şey Jimin'in bana her vurduklarında ki bağrışlarıydı. Sesimi zor bir şekilde bularak konuştum. "Onu... bırakın."

Kaç dakika, kaç saat böyle geçti bilmiyordum.
Uzun boylu, gelişmiş kaslara sahip bir adamın bana yaklaştığını gördüm.
"Yaşamakta inatçışın ha? Korkma ölmeyeceksin ama ölmeyi dileyeceksin. Tıpkı onun gibi."
Boğuk sesli adamın sözleri ardından hızla Jimin'e döndüm. Hâlâ ağlıyordu.
Adam gülmeye başladı. "Henüz sıra ona gelmedi ki. Jungkook'tan bahsediyorum."
Duyduğum sözler ile kendime gelmeye çalışıyordum.
Önümdeki adam iyice yaklaştı ve fermuarına ulaştı. "İşi lehime çevirmeye hakkım var öyle değil mi? Biraz eğlenelim."

Artık gözlerimden göz yaşı bile süzülmüyordu. Kaç gündür buradaydık bilmiyordum. Tek dayanağım Jimin'e dokunmamış olmasıydı, ancak ona da bana yapılan fiziksel ve cinsel işkenceler izletiliyordu.
Dayanmak zorundaydım, Jungkook bunlara katlanmıştı. Zaten başından beri bunları yaşaması gereken bendim.
Kafamda günlerdir tek bir söz yankılanıyordu.

I'm waiting for my spaceship to come back to me.
(Uzay gemimin benim için geri dönmesini bekliyorum.)

Yine aynı adam işi bittikten sonra, onun malıymışım gibi beni fırlatdığında nefes almaya çalışıyordum. Jimin ise ağlıyordu.
O sırada içeri giren kişi zorlukla alabildiğim nefesin, beni boğmasına müsaade etti.

"Ona dokunduğun her an için pişman olacaksın, seni öldürmem için bana yalvaracaksın Dong."

Reach The Light I•TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin