Orada kaç gün kaldım bilmiyordum. Tek bildiğim çok uzun süredir o karanlık yerde olduğumdu. Her gece dua ederdim, sonsuza kadar orada olacağıma emin gibiydim.
Ölüm böyle mi hissettirirdi?
Aldığım nefes akciğerlerimi yakıyor, bacaklarım beni taşıyamıyor, haraket edecek gücüm yok.Kalbim daha fazla dayanamıyor...
Lütfen Taehyung, kurtar beni.Uzun zaman sonra birisi gelip kapıyı açtı. Kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Yüzünde kar maskesi vardı, kim olduğunu anlayamıyordum. Bu şekilde beni bir arabaya doğru sürükledi ve şehirden uzak bir yere götürdü.
Vardığımız yerde büyük bir malikane vardı. Bu benim hayal edebileceğimden de büyüktü. içeri girdik ve beni yaşlı bir adam karşıladı
"Bu o değil!" diye bağırdı. "Üzgünüm efendim, siyah motorlu çocuğu istemiştik, ancak teslimata gelen o değildi." Ne dediklerini anlamaya başlamıştım. Taehyung'u istiyorlardı. Histerik bir kahkaha ile sohbetlerine dâhil oldum. "Ona asla ulaşamayacaksınız, hayatta olduğum sürece asla." yaşlı adam yanıma yaklaşıp, kolumu tuttuğu gibi kaldırdı. "O zaman onun görevlerini, o gelene kadar sen üstleneceksin."
Bir yandan beni kullanırken, diğer yandan ise eğitiyordu. Sabah atış çalışırken, gece odasına getirtiyordu.
Yıllarım böyle geçmişi. Tâ ki Taehyung'un kayıp dosyamı aldığını öğrenene kadar. Yaşlı adamın "sadık" olduğunu düşündüğü kişiler bana gözleri kapalı güveniyorlardı. Onları aldım ve yola çıktım. Ancak gecikmiştim. Taehyung'u o hâlde görmek, bardağı taşıran son damlaydı.
Öfke içimdeki en büyük duyguydu ve bu iyi hissettiriyordu. Güçlü hissediyordum. Sonunda bütün hislerimi taşıyacak bir yerim olmuştu.
Taehyung'dan
Jungkook'un anlattıklarını ağlayarak dinliyordum. Her an onu kurtarabileceğimi düşünerek dayanmıştı. Ben ise sadece bekledim. Polis akedemisini bitirmeyi bekledim, ancak ikimiz de geç kalmıştık."Jungkook... ben özür dilerim." hissettiğim ağır suçluluk duygusu beni bitiriyordu. "Senin suçun yok Tae... Eğer sen olmasaydın ben dayanamazdım." Sarılmak için yanıma yaklaşırken, kapının hızla açılması ile ani bir refleksle silahını çekti. Ancak gelen kişi korumalardan biriydi.
"Sana kaç kere, haber vererek içeri gir dedim Yoongi?" o büyümüştü. Silahı tutuşu, hareketleri... O çok büyümüştü. "Bir saattir kapıda dikiliyorum, yoruldum." deyip, kendini koltuğa bıraktı, adının Yoongi olduğunu öğrendiğim.
Koltukta hepimiz otururken, Jungkook beni yanına çekti. "Suçlu olan sen değilsin güzelim." beni rahatlatmaya çalışıyordu ancak işe yaradığı pek söylenemezdi. "Neden hiç gelmedin, beni görmeye neden gelmedin?" Gülümseyerek bakan gözlerindeki ifade kayboldu ve uzaklaştı. "Hayatımı riske atıp yanına mı gelmem gerekiyordu? 'Arkadaşlığımız' buna değecek miydi?" Sözlerini idrak etmeye çalışyordum. "Dalga mı geçiyorsun!?" ses tonumu kontrol edemiyordum. "Biz senin için o kadar uğraşırken, sen buna değmeyeceğimizi mi düşündün!? Ayrıca... biz arkadaş değild-" cümlemi bitirmeme fırsat vermeden hızla kapıyı çarpıp, çıktı.
Ne oluyordu ona?
Saati bilmiyordum ama çoktan gece yarısını geçmiş olmalıydı. Jungkook hâlâ gelmemişti. Jimin ise zorlukla uyumuştu.
Dışarı çıkıp onu aramaya başlamıştım ancak enseme dayanan silah ile olduğum yerde kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reach The Light I•Taekook
Teen Fiction-Criminal Scene Do Not Cross- "Ölüm böyle mi hissettirirdi? Aldığım nefes akciğerlerimi yakıyor, bacaklarım beni taşıyamıyor, haraket edecek gücüm yok. Kalbim daha fazla dayanamıyor... Lütfen Taehyung, kurtar beni."