|12|

675 90 167
                                    

"O kim?"

Hocanın sınıftan çıkması ile üzerine gelen Minho'ya baktı ve alayla bir nefes aldı içine.

"Bunun sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum Bay Lee. Şimdi izninizle."

Çantasına son kalemi de koyup fermuarını kapattı. Yavaşça yanından geçerken bileğine sarılan eli sertçe tuttu ve sert bir hareketle, kolunu çevirdi. Şimdi bir eli Minho'nun boynunu sıkı bir şekilde tutarken diğer eli bileğinde, arkasında duruyordu.

"Bir daha sakın bana o pis ellerinle dokunma anladın mı? Sakın."

Kin ve öfkeyle sıktığı dişlerin arasından tıslar gibi konuştu. Öne doğru ittiği bedenden hızla uzaklaştı ve arkasına döndü. Kolunu kapıya yaslamış ona gülümseyerek bakan Hyunjin'i görmesi ile yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Merdivenlerden sekerek indi ve hızla Hyunjin'e sarıldı. Ellerini Hyunjin'in omuzlarına sararken parmaklarını Minho'nun gözlerine sokmak istiyordu. Asla çıkartmamasını istediği yüzük, şimdi parmaklarında değildi. Şuan boynundaki kolyede, gömleğinin içinde sallanıyordu ama bu birşey değiştirmezdi. Hala o yüzüğü çıkarttığını sanıyordu.

"Seni çok özlemişim be. Diyorum hayatımda bir hareketlilik eksik. Seni arıyormuşum ."

Hyunjin'in söylediği şeyler ile elini hızla omzuna vurdu ve daha sıkı sarıldı. Arkaya baktığında ise yumruklarını sıkmış, kaşları çatılmış bir Minho gördü.

"Hadi gidelim. Cheesecake yemek istiyorum."

Dudaklarını büzerek söylediği şey ile Hyunjin yavaşça dudaklarına vurdu. Yavaşça yolu göstererek önünde saygı ile eğildi.

"Buyrun efendim."

Jisung, Minho'ya bakarak güldü ve Hyunjin'in koluna girerek sınıftan çıktı. Onun yanında yürüyordu ama aklı Minho'nun yanındaydı. Acaba alınmış mıydı? Peki ya üzülmüş olabilir mi? Onu anlıyor muydu? Neden böyle davrandığını, hislerini anlıyor muydu? Yine aynı şey oluyordu. Titreyen ellerine baktı. Lise yıllarında yaşadığı şeylerin tekrar olduğunu hissetti.

Yatağının ve duvarın oluşturduğu köşede kendine sarılıp ağladığı geceleri hatırladı. Kollarındaki hala izleri duran tırnak izlerini hatırladı. Abisi ya da annesi ağlamasını duymasın diye ısırmaktan kanattığı dudaklarını hatırladı. İştahsızlıktan gözüken kemiklerini hatırladı. Geceler boyu dizlerinin üstünde ölmek için yalvardığını hatırladı. Kilisenin boş olduğu saatlerde Meryem Ana'ya bakarak ağladığı anları hatırladı. Doktorlar yüzünden içtiği kutu kutu ilaçları hatırladı.

Elini koluna götürüp sıktı. Kendini toplamalıydı. 'Şuan değil. Hayır Jisung şuan değil.' diye geçirdi içinden. Burası olmazdı. Tüm hayatını düzene sokmuşken tekrar berbat edemezdi. Yavaşça kapattı gözlerini. Uyarmak ister gibi Hyunjin'in kolunu sıktı. Daha önce ona anlatmıştı. Hyunjin yavaşça Jisung'un çantasının ön gözünü açıp ilacını çıkarttı. Minho ise merakla arkadan onlara bakıyordu. Hyunjin eline bir hapı aldı ve Jisung'un çenesini açması için tuttu. Jisung ağzını araladı ve hapı dilinin üzerinde hissedince geri kapattı ağzını. Hyunjin onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Şuan buna ihtiyacı olduğunu biliyordu.

Hyunjin yavaşça duvar kenarına geldi ve hala ona sarılan Jisung ile beraber yere oturdu. Jisung kucağına iyice yerleşip sakinleşene kadar ona sıkıca sarıldı. Hyunjin nefesi düzene binmiş arkadaşına baktı ve derin bir nefes aldı. Uyumuştu. Başını geriye yasladı ve gözlerini kapattı. Yüzünde hissettiği gölge ile sağ gözünü açıp karşısındaki kişiye baktı.

"Gördüğüm kadarıyla uyanık olsaydı Jisung seni istemezdi. Neden buradasın?"

Minho sinirle başını iki yana salladı.

"Seni ilgilendirmiyor. Jisung'u alıp gideceğim. Sen de ne yaparsan yap."

Dudaklarının arasında ablayla kesik bir nefes döküldü. Cebinden çıkarttığı telefonda birkaç tuşa bastı ve kulağına götürdü.

"Alo, Chan hyung. Şey bizi okuldan alır mısın?.... Jisung yine kriz geçirdi de.... Hayır, hayır. Endişelenme ben yanındayım..... Evet şimdi daha iyi kucağımda uyuyakaldı..... Tamam hyung bekliyoruz."

Hyunjin, Minho'yu görmezden gelerek yanağını Jisung'un başına yasladı ve onun kolunu okşadı. Minho ise öylece tepesinde duruyordu. Yavaşça yanına oturdu. Elini yavaşça Jisung'un saçlarına uzattı ve okşamaya başladı.

"Onu kırdım değil mi?"

Hyunjin yavaşça ona döndü ve baktı. Gözlerin de biriken yaşlar ile öylece Jisung'a bakıyordu.

"Onu kırmış olmasan sana asla böyle bakmaz. Hele ki sevdiği adama. Sana vereceğim tek tavsiye ona herşeyi anlatman. Eğer şanslıysan seni affeder."

Minho başını kaldırdı ve ona baktı. Aşık olduğu adam mı? Minho onun böyle tabir etmesini sevdi ama şanslı olmak olayını anlamamıştı.

" Şanslı olmam ne alaka? "

Hyunjin hafifçe kıkırdadı ve kucağında melek gibi uyuyan çocuğa baktı.

" Melek gibi durduğuna bakma sen. Eğer onu ya da yakın bir arkadaşını kırmışsan , üzmüşsen onun gazabından korunmak için tanrıya yalvarmalısın. Ayaklarına kapanacak hale gelebilirsin."

Minho gözlerini kocaman açıp ona baktığında Hyunjin omuz silkti.

"Daha önce ayaklarına kapanan bir sürü kişiyi gördüm. O delinin teki. Ülke değiştiren de var. Norveç'te tuttuğu balıkları paylaşıyor şimdi çocuk."

Minho korku ile Jisung'a baktı. Bu onu ikinci kez üzüşüydü. İstemeden olmuştu ama olmuştu işte ve bu duydukları asla işine yaramamıştı. Hiçbir şeyden korkmuyordu. Korktuğu şey onu kaybetmekti. Boynundaki ters dönmüş zincire baktı. Kötüleştiği sırada ters dönmüş olmalıydı. Elini zincire attı ve yavaşça çekti. Avcunun içine düşen altın sarısı yüzük ile gülümedi .

Duyduğu ses ile gülümsemesi soldu.

"Minho!"

ㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅㅅ

Saat 00.45. Bu demek oluyor ki şuan perşembe. Yani bölüm atabilirim. Şu sıralar gerçekten kötü durumdayım. Gerçek hayattan soyutlanmak için sürekli buradayım. Taslak kitabıma sürekli bölüm yazıyorum. Beğenmiyorum silip tekrar yazıyorum. Evden çıkmak ile büyük bir hata yaptığımı düşünüyorum. Gerçekten büyük bir hata. Eski günlere geri dönmüş gibi hissediyorum ve bu benim için hiç iyi değil.

Bu konuşmayı yapmak ve sizi kırmak istemiyorum. Aramıza yeni bir okuyucu katıldı. Çok mutluyum o yüzden 😽 TsubasaSenpai hoş geldin!!!

Sizleri seviyorum! Kendinize iyi bakın! 🏳️‍🌈

Finifugal - MİNSUNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin