7┊Gratefulness

433 80 38
                                    

Minho okulda işi bittikten sonra aceleyle kafeye gelmiş ve Chan'a Jisung'u almaya gideceğini haber vermişti.

Ancak tam kafeden çıkacakken kapının önünde yabancı iki kişiyle konuşan Jisung'u görümesiyle tökezleyip son anda bir sandalyeye tutunarak düşmekten kurtulmuştu.

Şu anda yetimhanenin bahçesinde kendisini bekliyor olması gerekirken burada olmasına çok şaşırmış ve belki yanlış görmüşümdür diye düşünüp birkaç defa gözlerini ovuşturmuştu. Yanlış görmediğinden emin olunca eli ayağına dolanarak dışarı çıkmıştı.

Kafenin kapısının gürültülü bir şekilde açılmasıyla dışarıdaki üçlü bakışlarını Minho'ya çevirmişti.

Ama Minho'nun dikkati sadece kendisine kocaman gülümseyerek bakan Jisung'daydı. Küçüğüne endişeyle bakıyordu.

"Jisung? Senin burada ne işin var?"

"Ben geldim hyung!"

Jisung yanlarına gelen Minho'yu fark edince kollarını iki yana açarak coşkuyla bağırırken yanındaki de çift onun sevimliliğine güldü.

"Geldiğini görüyorum Jisung ama nasıl geldin? Neden beni beklemedin, tam da seni almak için çıkıyordum?" Minho küçüğünü soru yağmuruna tutarken aynı zamanda kolundan tutup döndürerek bedenine herhangi bir zarar gelip gelmediğini kontrol ediyordu. "Panik atak geçirmedin ya da bir yerine bir şey olmadı değil mi?"

Jisung kolunu Minho'dan kurtardı ve onu rahatlatmak amacıyla elini onun omzuna koyup sıkıtı. "Merak etme gayet iyiyim hyung." Ardından yanında duran Hyunjin ve Seungmin'i gösterdi, "Onlar sayesinde."

Minho kaşlarını kaldırarak çifte bakarken onlar kendisine gülümseyerek el sallıyordu. Jisung onu çiftle tanıştırıp kısaca yaşadıklarını ve kendisine ne kadar da yardımcı olduklarını anlattı.

Minho ikisinin de elini sıkıp defalarca teşekkür ettikten sonra küçüğünü kendine çekip kolları arasına aldı ve saçına küçük bir  öpücük kondurdu.

"Beni nasıl korkuttuğunu tahmin bile edemezsin Jisung. Aklım çıktı orada olmadığını görünce. Telefonunu da açmıyordun. Gidebileceğini düşündüğüm her yere baktım, hiçbirinde seni bulamadığımda delireceğimi sandım. Birkaç dakika önce sakinleşip daha iyi düşünmek için kafeye geldim. Kafenin önünde durduğunu görünce ilk başta hayal gördüğümü sandım ama tanrıya şükür gerçekmiş."

"Endişelendirdiğim için özür dilerim hyung telefonun şarjı bitmişti. Bir anlık cesaretle sana süpriz yapmak istemiştim ama elime yüzüme bulaştırdım işte..."

Minho üzgünce kendisine bakan küçüğünün başını şefkatle okşadı. "Sorun değil Jisung, sadece bir daha benden habersiz bir şey yapma yeter. Seni kaybetme hissini bir daha yaşamak istemiyorum. Berbat bir şey."

İkisi aralarında konuşurken Seungmin yanında onları izleyemeye dalmış olan sevgilisini dürttü. Hyunjin kendine gelince Seungmin'i kendine çekip sarıldı. "Onlara özendim."

Seungmin onun omzunu patpatlayıp geri çekildi ve Minho ile Jisung'a hitaben konuştu.

"Jisung'u güvenle teslim ettiğimize göre biz artık gitsek iyi olur."

"Hayır kalın lütfen. Daha mahvolan americanoları telafi edemedim."

"Buna gerek olmadığını söyledik Jisung."

"Ama ben gerekli olduğunu söyledim, lütfen."

Hyunjin sevgilisinin kolunu çekiştirerek mızmızlandı. "Hadi ama hayatım, Jisung kalmamızı çok istiyor kalalım işte. Eve geç gitsek ne olacak bekleyenimiz mi var?"

"Evet bekleyenimiz var Hyunjin. Changbin hyung'un bize kalmaya geleceğini unuttun sanırım."

"Hayır unutmadım ama o uyuz kuzenini insandan sayamadığım için bence gitmemize gerek yok."

"Hyunjin!"

Minho çiftin konuşmasının kavgaya dönüşmesini engellemek adına araya girdi, "Lütfen biraz daha kalın. Jisung'un ilk defa benden başka birilerine bu kadar ısındığını görüyorum. Size gelecek kişiyi de buraya çağırabilirsiniz."

Jisung, Minho ve sevgilisinin ısrarları karşısında biraz daha kalmayı kabul eden Seungmin, diğerleri kafeye girerken yanlarına gelmesini söylemek için kuzeni Changbin'i aradı.

Kuzeni ise her ne kadar bavulunun çok ağır olduğundan yakınıp küfürler etse de gelmekten başka çaresi olmadığı için kabul etti.

Seungmin içeri girdiğinde Minho, Jisung, Hyunjin ve tanımadığı iki kişi yuvarlak bir masanın etrafında oturuyorlardı.

Kendisi de bir sandalye çekip oturdu ve masaya yanaşırken tanımadığı kişileri inceledi. İkisi de yirmilerine yakın gibi gözüküyordu.

Jisung'un yanında oturan kişi sarı saçlara, aşırı dolgun dudaklara sahipti ve yüzünde ona ayrı bir hava katan çilleri vardı. Masada duran elleri çok minik gözüküyordu. Duyulduğunda insanı hayrete düşüren kalın sesi ve görünüşü çelişki içindeydi.

Minho ve Hyunjin'in arasında oturan diğer yabancı da en az çilli kadar iyi görünüyordu. Kahverengi saçları, gamzeleriyle güzelliğine güzellik katan kibar bir gülümsemesi vardı. Kaslı kolları yüzünden tişörtünün kolları gerilmişti. Jisung'la konuşurken sesi çok sevecen bir şekilde çıkıyordu.

"Minho senden çokça bahsetti Jisung. Dilinden düşmüyordun, sonunda tanışabildigimize sevindim. Ben Chan."

Jisung, Chan'a çekingen bir şekilde gülümseyip karşısında oturan Minho'ya baktığında Minho kendisine göz kırptı.

"Ben de Felix. Seninle tanıştığıma çok sevindim! Sen de benim gibi on sekiz yaşındaymışsın. Hiç yaşıt olduğum bir arkadaşım olmamıştı."

Felix ve Jisung birbirlerine gülümserken Hyunjin çoşkulu bir çığlıkla araya girdi. "Biz de on sekiziz!"

Masadaki herkes ona bakarken yanındaki Seungmin'in omzuna kolunu attı. "Yani sevgilim ve ben."

"Çok sevimlisiniz."

Felix ve Chan onlarla da tanışıp herkese birer kahve getirdiler.

İlerleyen saatlerde ortam iyice samimileşmişti. Herkes baştakinden daha rahat davranıyordu.

Jisung ise ilk defa kalabalık bir ortamda fazla gerilmeden konuşabiliyordu.

Kendisine sorulan soruları kekelemeden cevaplıyor, yapılan esprilere gülüyor, ara sıra da Minho'yla bakışıyordu.

Orada bulunmaktan mutluydu.

Tam Hyunjin sevgilisiyle nasıl tanıştıklarını anlatmaya başladığında kafenin kapısı açıldı ve bir patırtı koptu.

"Bu lanet olası bavulu getiren aklımı sikeyim."

***

"Minho bize senden bahsederken ne kadar tatlı olduğunu söylemeyi unutmuş. Kıskanç adam."

hallucination - minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin