1┊Blood

1K 90 31
                                    

14 Eylül 2009

Han ailesinin evinde her zamanki gibi bağırışlar yükseliyordu.

Altı yaşındaki minik Han Jisung her akşam olduğu gibi yine korkuyla mutfaktaki masanın altına sığınmıştı. Tüm vücudü titriyordu. Oturma odasından gelen kulak tırmalayacı cam kırılma sesiyle sıçramış, kafasını masanın altına çarpmıştı.

Zaten korkudan ağlamak üzere olan Jisung, vurduğu yerin acısıyla kendini daha fazla tutamayıp ağlamaya başladı. Bir yandan da küçücük eliyle ağzını örterek hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu. Annesi ve babasının bu seferki kavgası diğer kavgalarından çok daha şiddetliydi.

Jisung'un babası akşamları işten geldiğinde çoğu zaman en küçük şeye sinirleniyor, sinirini ya Jisung'u döverek ya da eline gelen her eşyayı kırıp dökerek çıkartmaya çalışıyordu. Genelde annesi de onu korumaya çalıştığı için babasından dayak yiyordu.

Annesi için endişelenen Jisung her seferinde babasını durdurmaya çalışsada sıska, çelimsiz ve minik bedeniyle orta yaşlı yetişkin bir adama gücü yetemiyordu. Zavallı Bayan Han da kavga çıkınca olanlara şahit olmaması ve zarar görmemesi için oğlunu mutfağa kitliyordu.

Bu akşam ise Bay Han'ı kızdıran şey Bayan Han'ın Jisung'un doğum günü için küçük bir pasta ve bir kaç tane mum almış olmasıydı. Oturma odasındaki masada duran pastayı görünce, Bayan Han'a "Gereksiz çocuğun için gereksiz harcamalar yapıyorsun, bu parayı nasıl kazandığımdan haberin var mı senin?" diye bağırmış ve pastayı masadan alıp yere yere fırlatmıştı. Bayan Han titreyerek yerdeki pastaya bakan çocuğunu aceleyle mutfağa göndermiş, kocasını sakinleştirmeye çalışmıştı. Ancak onu sakinleştirmenin aksine daha da öfkelenmesine sebep olmuştu. Diğerlerinin aksine daha şiddetli olan bir kavga başlamıştı.

"Bir kez olsun Jaehyuk, bir kez olsun çocuğunu düşünemez misin? O senin oğlun, sende hiç baba şevkati yok mu?"

"O çocuk hiçbir şeyi hak etmiyor Eunjin, aynı senin gibi!"

İçerden gelen seslerle ağlaması şiddetlenen Jisung kendisini suçluyordu. Annesinden doğum günü pastası istemeseydi belki kavga çıkmayacaktı. Babasının dediği gibi hiç bir şeyi hak etmiyordu.

Jisung kendini suçlamakla meşgulken birden bağırış seslerinin kesildiğini fark etti. Temkinli adımlarla masanın altından çıktı ve ne olduğuna bakmak için parmak ucuna basarak oturma odasına gitti. Odanın kapısının eşiğinde durup minik başını içeriye doğru uzattı. Gözüne çarpan ilk şey kapının hemen önüne saçılmış kırmızıya boyalı mumlar olmuştu. Kaşlarını çatarak kapıdan içeri bir adım atıp tamamen içeri girdiğinde önce, mumların hemen yanında yatan, kanlar içindeki babasına görmesiyle duraksadı. Şiddetli bir hıçkırık sesi duyduğunda ürkmüş gözleri babasının yanında diz çökmüş, elinde pasta bıçağını tutan annesini buldu.

Bayan Han, oğlunun içeri girip kendisine baktığını fark edince elindeki bıçağı yere attı ve kanlı ellerini yüzüne koyarak ağlamaya başladı. Uzun bir süre Jisung bu yaşta gördüklerini hazmetmeye ve olanları idrak etmeye çalışırken Bayan Han kanlı ellerini yüzünden çekip, ellerindeki kan yüzüne de bulaşmıştı, yerdeki kan gölünü umursamadan sürünerek Jisung'un yanına gelince üstünü tamamen kan kaplamıştı. Jisung'un kollarından tutup ağlayarak ona sarılınca onun da her yerine kan bulaştırmıştı.

Jisung yaşı küçük olmasına rağmen yine de ölmeyi, öldürmeyi anlayacak yaştaydı. Fakat yine de yerde babasının kanlar içinde yatan bedenini ve kendisine sıkıca sarılmış kriz geçiriyora benzeyen kanla kaplı annesini görmek her çocuk için fazlaydı.

Jisung silkelenip kendine geldi. Bunları daha fazla görmek istemiyordu. Hemen burdan gitmek istiyordu.

Odadan çıkmak için vücudunu sıkıca saran annesinden kurtulmaya çalışırken burnuna gelen buram buram kan kokusuyla baraber Jisung'un başı dönmeye başladı. Jisung gözlerini kırpıştırarak etrafına baktı; annesi, babasının yerdeki cansız bedeni, odanın ortasındaki büyük yemek masası, sandalyeler, koltuklar, iki yıldır bozuk olan küçük tüplü televizyon, oda... her şey dönüyordu. Annesinin hıçkırık seslerini çınlayan kulakları bastırmaya başlarken dengesini kaybedip annesinin kucağına yığıldı. Gözleri karardı, karardı ve tamamen kapandı.

Bilincini kaybetmeden önce duyduğu son sesler polis sirenleri ve bitkin bir şekilde fısıldayan annesinin sesiydi.

"Özür dilerim, çok özür dilerim..."

hallucination - minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin