"Cengo, bak yine aynı şeyi yapıyorsun" deyince Harun'a baktım. Cengo ise bilmezlikten gelip "Noldu canım kardeşim? Bir şey mi oldu," diye sorunca "bir şey mi oldu ha? Arkadaşım tabağındakilerin hepsini benim tabağıma boşaltmandan bahsediyorum" dedi.
Cengiz Han da şaşırmış gibi davranıp "Hadi ya öyle mi oldu? Ben hiç farkında değilim" deyip Harun'a bakmadan ayağa kalkınca Harun da kolundan tuttu.
Cengiz Han, ne oldu der gibi Harun'a bakınca O da kendi tabağını gözleriyle işaret etti. Cengiz Han da poflayarak tabaktakileri geri kendi tabağına boşaltıp yemeye başladı.
Ayşe gülümseyerek "Cengo'cum sana bu sofradan tabağındakileri bitirmeden kalkmak halam kardeşim" deyince Ömer Fethi anlayıp "halam ne demek Ayşe'cik?". diye sorunca "Halam, halam demek yani yasak demek işte" deyince Alpaslan bana bakıp gülmeye başladı.
Ayşe'nin ne söylemek istediğin anladığımda ben de gülmeye başladım. "Canım oğlum kardeşin haram demek istedi" deyince Ayşe de babasına dönüp "ee ben ne dedim? Halam işte" deyince hepimiz gülmeye başladık bu sefer. Bizim küçük, çekirdek ailemiz hep birlikte oturmuş kahvaltı yapıyorduk kalenin küçük bir odasında.
Bakışlarım Alpaslan'ı bulduğunda bir şeylerin ters gittiğini anladım. Önce Alpaslan yavaş yavaş buharlaşarak kayboldu.
Ardından da Cengiz Han, Ayşe, Harun ve Ömer Fethi kayboldular. En sonunda da kale şiddetli şekilde sallanarak yıkılmaya başladı.
Kaçmak için ne enerjim ne de isteğim vardı. En son hatırladığım yıkılan o kale arasında gözlerimden ardı ardına akan yaşlardı. Ve başıma gelen bir moloz parçasıyla bilincim gitti.
"Baba ne oldu? Hala kendine gelmedi mi kız?" deyince babası başını olumsuz anlamda salladı ve "Yok kızım. Çok fazla yara almış. Yaraların bazıları da çok derin ve ölümcüldü. O kadar kan kaybedip buraya yetişebilmesine mi şaşırayım yoksa onca devi öldürüp otu almasına mı şaşırayım bilemedim. Şimdiye kadar ölmemesi bile bir mucize. Bu kız kim?" diye sordu yatan yabancı kıza bakıp.
"Ben sana bir şey söyleyeyim mi baba, bu kız öyle sıradan alelade bir insan değil. Bu kadında çok farklı bir şey var. Demedi deme sonra" dedi.
"Basit, alelade bir insan olmadığı belli zaten ama kim," dedi düşünceli bir şekilde.
Daha sonra aklına bir şey gelmiş gibi başını hızla kaldırıp kızına baktı ve "Sen nasılsın kızım? Ağrın var mı," diye sorunca kız babasına gülümseyerek bakıp "Çok iyiyim baba. O ot ve bu kız sayesinde uzun zamandır hiç olmadığım kadar iyi ve zinde hissediyorum kendimi. Koca bir geyiği tek başıma yiyebilecek kadar aç hissediyorum kendimi" dedi gülümseyerek.
Babası da, kızının o amansız zehirden kurtulduğu için mutluydu. Bu Orbis 'teki tek varlığı kızıydı. Onu da kaybetseydi yaşayamazdı artık buralarda.
"Baba" sesiyle daldığı o alemlerden sıyrılıp kendine geldi ve kızının endişeyle baktığı yabancıya döndü bakışları. "Geri çekil kızım, hemen" deyince kızı da kendi gibi hızla geriye doğru kaçtı.
Yerde yatan yabancıdan gözlerini ayırmadan "baba neler oluyor? Kızın önce gözlerinden yaşlar damla damla aktı. Çok kısa bir süre sonra da elinde oluşan ateş tüm vücudunu sardı" deyince babası da yatan kıza dikti gözlerini tekrar ve bir süre sonra ateş sönmeye başladı.
Ateş sönünce kız da babası gibi gördükleri şeye inanamadılar. "Bu kız Ateş Hanedanı kanı taşıyormuş" diye söylendi şaşkın şaşkın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orbis-Yeni Geçmiş
FantasíaAilesinden ve dostlarından gücünü alan Üsteğmen'in elinden bu gücü alma vakti geldi. Bakalım Orbis'in gizemli geçmişinde ailesini bulup kurtarmayı başarabilecek mi Üsteğmen Melike Zazaoğlu. Alıntı "Bu nasıl mümkün olabilir? Orbis de güneş enerjis...