Ağça Atan'
Bi denklemin içinde sıradan bi sayı iken artık yavaşça bilinmeyen oluyordum. Eğer yaşadıklarım bir senaryo ise ben metine bağlı kalamadığımın farkındaydım. Davranışlarım mantıksızdı. Kalbim beynime ölü olduğumu empoze etmiş gibiydi. Belki de beynim kalbime.
Beynimin algılama işlevini yitirmiş olmadığından emin olamıyordum.
Sürekli kafamda o sesler raks ediyordu. Sesler, bi çocuğun ağlayış sesleri. Bi çocuğun ağlayamayış sesleri. "Sus, sana yalvarıyorum sus"Dudaklarımı ağlamamak için kendini zor tutan bir çocuk edasıyla büzdüm.
Kafamı iki elimle sıkıştırdım ardından. Beynimin içindeki sesleri sıkıştırmak istedim aslında. Ellerime yapışan toprak taneleri artık saç tellerimin arasındaydı. Turuncu saçlarımın arasında kum tanelerinin rengi dolanıyordu.Bir mezarın içinde oturuyorudum, toprak nemi, yarım kollu gömleğim ise kurumuş kum tanelerini taşıyordu. İnce parmaklarımda, dirseğimden süzülen kanlar vardı . Parmaklarımdan da iki elimin arasındaki saçlarıma akıyorlardı. Dirseğimde inleyen bir yara. Beynimde ise domino taşları ve yıkılmaya başladılar. "Bunu neden yapıyorsun, neden beni her seferinde -" Sesim o kadar cılızdı ki ona yalvarıyordum adeta. Ondan bir tutam merhamet dileniyordum. Kendimden..
Beni kendime mezar kazmamı sağlıyacak kadar eline almıştı. Artık onun kölesi olduğumu hissediyordum. Çünkü ona direnemiyor olduğumun farkındaydım.
Sustum. O an sadece sustum ve dinledim. Etrafıma bakındım. Bi çukurun içindeyim, ben kazdım bunu. Bi çukur değil, bi mezar.
Hatırlamaya çalışıyorum belirginleşiyor her şey. Geriye doğru gidiyor zaman, belki de ileriye gidiyordur? arkamı geleceğe dönmüşümdür. Hatırlıyorum buraya geldim çünkü o bana bunu yapmamı söyledi hatta emretti, sesinin üzerinden geçen ciddiyet izini bırakmıştı o sese. "Sen zavallısın!" dedi "Senin ait olduğun yer orası"Zihnimde siyah beyaz canlanan olaylar sona erdiği an kirpiklerimi birbirine bastırdım.
"Bunu yapmaktan ne zaman vazgeçeceksin?"Onunla konuşuyordum, zihnimin içinde yaşayan bi illüzyonla. "Neden bana bunu yapıyorsun" Sesim titrekti, kalp atışımın zikzaklar çizdiğini hissediyordum.
Sırayla kan akması duran sağ dirseğime ve toprak olmuş gömleğime baktım. Üstümde gezinen küçük karıncalar vardı. Ellerimi toprağa dayayarak ayağa kalktım. Burda olmamalıydım. "Ben burda olmamalıyım"
Nefis alışverişimin sesleri yükseldi. Nefesimle bağırıyordum. Ellerimle üstümü silkeledim. Bir bağırma sesi, bu Tuna'nın sesi. "Ağça!"
Burdaydı, beni bulmuştu. "Tuna" sesimdeki şaşkınlık tüm hatlarıyla dışa vurmuştu kendini. Ardından daha yüksek sesle adını bağırdım "Tunaa, burdayım" Kafamı kaldırdım, alnındaki çizgileri gördüm. Kaşlarını çatmıştı. Nefesi kesilmişti, koşmaktan olduğu belli oluyordu.Göğüs hizama kadar gelen çukurun içinde o kadar acınası görünüyordum ki. Ona bunu nasıl açıklayacağıma dair birşey düşünemiyordum bile.
Bacaklarıma baktı, üstümdeki topraklara baktı, kurumuş göz yaşlarımın izine baktı. Tahmin edebiliyorum bana kızgındı. Ve bu duygu için haklı sebepleri ben vermiştim ona. Bağırmasını bastırarak sesini yumuşatmaya çalıştı "Sonunda, burdasın " Korkmuştu, korktuğunu ondan fazla hissediyordum. İşte o an yok olmak istedim. Hiç olmak istedim.Çömelip kolunu bana doğru uzattığında yüzüne bakamadım. "Elimi tut" az önceki korkak ya da diğer bir deyişle yumuşak ses şu an bir katil edasıyla bana emir verdi. "Hadi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zavallı'
Chick-Lit"Sen zavallısın" dedi, sesinde açığa çıkıyordu intihara zorladığı duyguların kokusu. 'Ben zavallı değilim' dedim ama içimden. Dilim bana hainlik etti sesini çıkarmadı. İçimdeki son sokak lambaları da sönmeye başladı. Gündüz olduğu için değil gece öl...