1. Bölüm - Balık

1.9K 26 3
                                    

İnsanın geçmişte ve hala geçmiş ile yaşaması çok büyük bir haksızlık. Sen hala ordasın sanki elini uzattığın herkes orada ama hiçbirine dokunamıyorsun. Kafanda kurduğun senaryoların hepsi hem gerçek hem değil bazen burnuna gelen tanıdık kokular da bunu doğrular nitelikte. Hapiste duvarlar hem dostun hem düşmanın. Bazen üstüne gelir sana mezar olmaya çalışır, bazen de dost gibi suratına bakar sana hayallerini izletir. İçeride olduğun her gün çıkmayı hayal edersin ama çıktığın zaman ne yapacağını bilmezsin. Balıksın, zamanında avcı olmuş bir balıksın artık tanımadığın bir denizde.

5 YIL SONRA

Mayıs gelmiş tüm güzellikleriyle hem de etraf yemyeşil, kadınların üstlerinde çiçekli elbiseler ama hafif rüzgar için de ellerinde ince hırkalar, erkekler keten gömleklere geçmiş takım elbise giymek zorunda olanlar kravatları gevşetmiş herkes sanki mutlu gibi dışarıdan bakıldığı zaman. Adliye koridorları bile adeta canlanmıştı, insanlar her ne kadar aynı işi yapsa da güneş tene değdiği zaman bir neşe saçar insana, günaydınlar adeta cıvıltı ile çıkar ağızlardan. Yüksek topuklular ile koşan elinde tüm günde yiyemeyeceği poğaçaları ile koşan bir kadın göze çarpan. Yağmur Kara. Stajını tamamlamış İstanbul'un en iyi bürolarından birinde çalışmaya başlamış genç, güzel, baktığın zaman içini ısıtan yüzünde neşe ile hüznü aynı anda misafir eden omuzlarından dökülen saçlarıyla dünyanın en naif savaşçısıydı. Yağmur savaşırdı hayatla, geçmişle, günümüzle, yarınıyla hep savaşırdı yağmur. Adliyede babası ile denk gelmeden günü tamamlamaksa Yağmur'un her gün içinden geçirdiği tek dileğiydi. Gününü dilediği gibi babasına denk gelmeden tamamlamış adliye otoparkında arabasına binmeden sigarasını yakmış etrafa bakınıyordu. Telefonu çaldığında ekranda beliren isim gülümsemesine sebep olmuştu. Nişanlısı Burak arıyordu. Gülerek telefonu açtı karşı taraf hiç beklemeden konuşmaya başladı ' İtiraz istemiyorum bugün Tolga'nın doğum günü var gidiyoruz akşam.' Kadın kahkaha attı 'ben de tam seni arıyordum Tolga için ne hediye alalım diye, merak etme tek yollamam seni.' Burak konuşmaya başladı ' Çok seviyorum seni biliyorsun değil mi? Her gün daha fazla seviyorum. Hadi tutmayayım seni akşam 8 gibi alırım seni, görüşürüz.' Deyip kapattı. Yağmur ona cevap vermekten hep kaçardı. Burak'ı sevdiğini biliyordu ama Burak'ı mı seviyor yoksa Burak'ın onu sevmesini mi bilemiyordu. Aşık olmadığını ve Burak'a sahip olduğu için şanslı olduğunu biliyordu sadece. Düşüncelere daldığı için ilk sigarası ne ara bitmiş fark etmemiş ve ikincisini yakmıştı. Onu uzaktan izleyen ve tanıdığı gözlerden haberi yoktu.

Akgün 5 yıl boyunca abisini öldürüp hapse girdiğini, katil olduğunu değil Yağmur'u hayal kırıklığına uğrattığı için kendini yiyip bitirdi. Tahliye günü gelsin diye gün saymış içerde sürekli, ama o gün geldiği zaman ne yapacağını bilememişti. Aynadan kendine baktığı zaman iyice çocuksu yüz hatlarından sıyrılmış karşısında saçı sakalı birbirine karışmış bir adam gördü. Kendi bile yabancıydı karşısındaki adama Yağmur nasıl tanısın seni dedi. Yağmur onu bin kişinin içinde hisseder bulurdu ama işte 5 yıl önceydi bu. İçeride bir hayat olmadığı için Akgün 5 yıl öncedeydi hala. Çok isterdi çıktığı zaman Yağmur boynuna atlasın, babasının günahı yüzünden Akgün'ü suçlamasın, hatta ve hatta beraber İzmir'deki karşılıklı evlere dönsünler Akgün ürkekçe yaklaşsın Yağmur'a , görmek için bin bir kılığa girsin. Belli belirsiz o günleri düşününce tebessüm etti. Babasının çok büyüktü günahı. Savcıya hoş artık başsavcıya, Yağmur'a, Altay'a herkese bir can borçluydu. Babası yüzünden kendini suçlu hissediyordu. İçerde sadece bir kere Eray gelmiş, birkaç kere de Soner gelmişti. Soner de Akgün yokken ait olduğu yola dönmüş Halil Sadi'nin işlerinin peşinde koşturuyordu. Yine de Akgün gidebileceği liman olarak Soner'i görmüştü çıktığında Soner'in yanına gidecekti. Beklediği an geldi çattı artık özgür olacaktı. İçinde çocuksu bir heves ve biraz da korku vardı açıkçası. Koğuş arkadaşları ile vedalaştıktan sonra evrak işlerini halletmiş ve yattığı ceza evinden uğurlanmıştı. Kapıdan adımını attığı anda onun için olduğunu fark ettiği lüks siyah arabanın yanına gitti. Cam açılmış ve tanımadığı adam kafasını uzatmıştı. 'Akgün değil mi? Selçuk bey sizi karşılamamız için yolladı, yanına bekliyor.' duyduğu isimle sanki vücudundaki tüm kan çekilmiş, yere yığılacakmış gibi hissetti. Ağzından tükürür gibi sadece şu kelimeler çıktı 'Ben Selçuk Taşkını tanımam, o da beni tanımasın. Karşıma çıktığı yerde eceli elimden olur, beni düşünüyorsa tekrar ka-katil yapmasın.' Elinde sadece bir bavulla ne yapacağını ne yöne gideceğini bilmeden uzaklaştı arabadan. Karar verdiği gibi Soner'i aradı. 2.çalışta açıldı telefon 'Akgün oğlum lan bu ismi ekranda görecek miydim ben çıktın neden haber vermiyorsun ' diye bir nefeste söylendi. Akgün 'yavaş oğlum yavaş daha çıkalı yarım saat oldu ilk aradığım insan sensin, hoş başka arayacak kimsemde yok ya' dedi sona doğru acı acı gülerken. Soner ' konum atıyorum hemen mekana gel konuşuruz burada.' Dedi ve telefonu kapadılar. Akgün attığı konuma vardığında kapıda beli silahlı hatırı sayılır sayıda adam gördü. Ne sanmıştı ki bıraktığı noktada mı duracaktı Soner, hem zaten dile de getirmişti aşk, sevgi Soner'in içindeki karanlığı bastırmak için yeterli olmamıştı. Akgün Soner'i gördüğü zaman çok garip hissetti sanki 5 yıl olmamış, hayatları hala aynıymış gibi. Soner'in çok hoşlanmadığını bilse de tanıdık birine sıkıca sarılmak istemişti. Soner gülerek ittirdi ' sevgilinin beline mi sarılıyorsun yavaş lan ' dedi yalandan bir sinirle. İki eski dost sohbet etmeye başladıkları zaman Akgün hissetmeye başlamıştı değişimi. Soner artık kendini saydırmaya çalışan çocuk değil, saygı duyulan bir adamdı zaten içerideyken de kulağına gelmişti Halil Sadi'nin artık emekli olacağından işleri oğullarının devralacağı ama Soner'inde işin içinde olacağını bilse de olmamasını dilemişti. Sohbet sohbeti açarken konu getirmemeye çalışsa da kalbi durmamıştı bir anda konuştu ' Yağmur'dan haber aldın mı peki? Ne yapıyor, nerede, nasıl' dedi. Soner'in inceden yüzü asıldı, daha bugün içeriden çıkan 5 yıl boyunca hayalini kurduğunu bildiği kızın nişanlanma haberini vermeyecekti, en azından şimdi değildi bunun zamanı. ' Akgün durumları biliyorsun, o olaydan sonra Yağmur'a birkaç kere ulaşmaya çalıştım, destek olmak için. Bir yüzüme tükürmediği kaldı geçenlerde Eray ile karşılaşmış, Eray dedi Allah'ın selamını zar zor vermiş.'' Dedi. Soner 5 yılda yaşanılan diğer olaylardan hemen bahsetmeyecekti. Akgün'ün alışmasını bekleyecekti biraz. ' Sen yorulmuşsun belli gel seni bana götüreyim itiraz istemiyorum bir yer bulana kadar bendesin.' Dedi. Akgün çocuk gibi başını sallayıp dostunu takip etti. Soner Akgün'ü eve bırakıp hiç girmeden işinin başına dönmüştü. Evden de anlaşıldığı gibi Soner çalışmaktan pek eve gelemiyor gibiydi. Halil Sadi Soner'e cidden güveniyor olmalıydı büyük işleri ona verdiğine göre. Kafa silkeledi sanki düşünceleri dökülecekmiş gibi daha içeriden çıkalı kaç saat olmuştu. Yorgun hissediyordu, üzerini değiştirdi Soner'in kıyafetlerinden, içeride giydiği şeyleri istemiyordu orayı hatırlatan şeyleri istemediği gibi. Eşofman biraz kısa gelse de giyip aynaya baktı. Acilen bu suratındaki pisliklerden arınması gerekiyordu. Banyoda önce sakalları halledip sonra da saçları makinanın 10 12 numara ucunu takıp halletmişti. Aynada baktığı zaman güldü sanki 5 yıl gençleşmiş, hiç o kötü günler yaşanmamış gibiydi. Birkaç saat uyuyup, uyanmıştı. Işıklardan anlaşıldığı üzere Soner gelmemişti daha. Telefonu eline alıp sabahtan beri aklını kurcalayan ismi ararken buldu kendini. O ismin üzerinde eli en az 10 dakika durmuştu. İçerde olduğu zamanda avluya sadece yağmur yağdığında çıkardı. Yağmur'u teninde hissetmek isterdi kendi Yağmur'u hayatına yağana kadar en azından. Aklına gelmemiş olacak ki yağmurun numara değiştirme ihtimali hayal kırıklığına uğramıştı. Yağmur'un nerede çalıştığını gün içinde öğrenmişti bile ertesi sabahın programı onun için belliydi Yağmur'un yanına gidecekti. Sabah üstünü başını değiştirmiş aynanın karşısında 5 yılda durduğunun toplamından fazla durmuştu. Yağmur'un karşısına çıkacağı düşüncesi onu yiyip bitiriyordu içten içe. Soner'in arabayı alıp soluğu Yağmur'un çalıştığı büronun önünde aldı. Heyecandan biraz erken gelmesi ve Yağmur'unda biraz geç kalması ile birkaç saat beklemişti. O an gelmişti, 10 metre ötesindeydi Yağmur. Seslense duyururdu sesini koşsa tutardı kolunu. Kalbi duracak gibiydi özlemden aşktan suçluluktan ama en çok özlemden duracak gibiydi kalbi. Yağmur'a zaman o kadar güzel davranmıştı ki Akgün'ün hatırladığından çok daha güzeldi. Zarif ama yüksek bir topuklu ayakkabı vardı ayağında üzerinde siyah bir ceket içinde ise ceketle aynı boyda siyah bir elbise. Kalbini tekletiyordu Akgün'ün. Bu 1 2 dakika süren görüşü Akgün'ü mahvetmeye yetmişti. Bir de dokunsa ölürdü herhalde heyecandan. Akgün pes etmedi çıkacaktı Yağmur'un karşısına. Yağmur hiçbir zaman duygularından kaçmamıştı, dimdik durmuş kimseden ne korkmuş ne de susmuştu. Sıra Akgün'deydi, ben buradayım senin yanındayım diyecekti. Gönül ister ki Yağmur o an boynuna sarılsın ama biliyordu bu kadar kolay olmayacağını, olsun yağmur tüm zamanına, tüm hayatına değerdi, beklerdi. Arabada birkaç saat oturduktan sonra bürodan çıkan Yağmur'u gördü. Böyle mi olacaktı her seferinde kalbi mi tekleyecekti. Yüzü gülüyordu Yağmur'u görünce sanki yeni yetme ergen gibi durduramıyordu gülümsemesini. Yağmur arabayı sürmeye başlayınca Akgün de peşinden sürmeye başladı. Adliyenin önüne geldikleri zaman Akgün biraz gerildi Savcıyı yani Başsavcıyı görmeye hazır değildi. Hoş Savcı görse boğazını sıkardı büyük ihtimal. İçten içe çok beklemişti Akgün Savcıyı içeride ama Savcı ne geldi ne dosyayla ilgilendi. Hoş canı sağ olsun Akgün zaten yaşanan olaydan sonra böyle bir şeyi beklemiyordu ama umut işte içten içe olmasını diliyordu. Savcının yaşanan olayla ilgili Akgün'ün suçu olmadığını bildiğini hala onu oğlu gibi gördüğünü söylemesini diliyordu. Yağmur arabadan indiği zaman ona dönen bakışlardan hiç hoşlanmamıştı, bu hissi tanıyordu kıskançlık. O zamana kadar düşünmediği, olması halinde ne yapacağını bilemediği bir gerçekle yüzleşti. Yağmur'un hayatında başka biri olabilir miydi? Yağmur da işi hiç kolaylaştırmıyordu, herkesten farklıydı Yağmura bakıp, hele Yağmur'u tanıyıp aşık olmamak imkansızdı. Bu sefer cidden nefesi kesildi başka birinin Yağmur'u olamazdı. İnip ona bakanları dövse rahatlayacaktı biliyordu ama yapmamalıydı. Akgün için bunları düşünerek geçen içeride geçirdiği 5 yıldan daha uzun gelen birkaç saat geçirdi. Yağmur adliyeden çıkıp arabanın önüne geldiği zaman bir sigara yaktı. Bir şeyler değişmeye başlamıştı. Yağmur sigara içmez hatta Akgün içtiği zamanda sinirlenirdi. Akgün sigarayı bile kıskandı, sigara bile o narin ellerinde hayat bulmuştu. Bir insana sigara içmek yakışabilir miydi? Yağmur'a yakışıyordu işte. Yağmur gülerek telefonunu açtı. Kiminle konuşuyordu ki? Kim Yağmur'u güldürüyordu? Bir an bunları düşünürken Yağmur'un yüzüne daldı. Yağmur sanki ona gülüyormuş gibi hissetti. Kalbi artık teklemiyor, sıcacıktı. Yağmur'un gülüşüyle atıyordu adeta kalbi. Ritmi Yağmur'un gülüşü belirliyordu. Yağmur telefonu kapatmış ve ikinci sigarayı yakmıştı. Akgün niyetlendi arabadan inip gidip konuşmaya ama sanki bacakları tutmuyordu inemedi arabadan galiba bugün bitmeyecekti Akgün için. Yağmur arabaya geçip sürmeye başladığı zaman Akgün tekrar takip etmeye başladı. Bir apartmanın önünde durduğu zaman eve geldiğini anladı. Burayı kafasına kazıdı. Yağmur arabadan inmiş arka koltuktaki eşyalarını toparlamaya çalışıyordu. Akgün Bu sefer hayalini gerçekleştirmiş ve o arabadan inmişti. Tam olarak Yağmur'un arkasında duruyordu. Burnuna Yağmur'un kokusu geliyordu. Heyecandan bayılacaktı Akgün o an ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu sadece Yağmur'un kahvelerinde kaybolmak, sarılmak, öpmek, saçlarından ellerinin dökülmesini istiyordu. Zaten Yağmur ile konuşmak sadece kalabalıktı onlar için. Gözleri ile anlaşıyorlardı onlar. Yağmur arkasını döndüğü zaman elindekiler bir anda yerle buluştu. Gördüğünün gerçekliğinden emin olamadı sorgular gibi dudaklarından adamın adı döküldü 'Akgün'. Genç adam adını hasret kaldığı dudaklardan duyunca afallasa da adını Yağmur'dan duymayı ne kadar özlediğini anladı. Bir anda Akgün sıkı sıkı sarılmaya tüm ciğerlerini doldurmaya çalışır gibi saçlarını koklamaya başladı Yağmur'unun. Yağmur ilk şokla ne yapacağını bilmese de kendine geldiğinde göğsünden itmeye çalıştı Akgün'ü. Akgün o kadar sıkı sarılmıştı ki Yağmur'un hiçbir darbesi ile ayrılmaya niyeti yoktu. Yağmur'un sinirli ve net bir şekilde ismini söylemesi ile fark edip ayrıldı. Göz göze kaldıklarında ise Akgün'ünde Yağmur'unda gözleri dolu doluydu ikisi de ağlamamak için kendini tutuyordu. Akgün gözündeki damlalara çok hakim olamamıştı bazı damlalar yanaklarının üzerinde özgürce dolaşıyordu. Çaresizce sadece "çok özledim, çok" diyebilmişti. Yağmur afallasa da dik durmak zorunda olduğunu biliyordu genç adamın karşısında. Yanlış kuracağı tek cümle Akgün'ün umutlanmasına sebep olacaktı. Akgün'ün etrafında olduğu fikrine tahammül edemedi. 5 yıl olmuştu hala böyle hissettirmesi haksızlıktı. Genç kadın net bir sesle konuşmaya çalıştı "özleme Akgün, sen beni özleme. Çıkmışsın içeriden hayırlı olsun. Yeni hayatında sana başarılar dilerim ama daha fazlası inan mümkün değil. 5 yıl önce olsaydı belki kavga etmek isterdim bağırmak, hatta belki hırpalamak ama şuan içimden inan ki hiçbiri gelmiyor. Lütfen bir daha ne bana sarıl ne de karşıma çık. Hayatımda kaosa yer yok daha fazlasını kaldıramam lütfen diyorum Akgün bir daha sakın karşıma çıkma." Kadının her kelimesi adeta bir bıçak gibi geçmişti Akgün'ün kalbinden ama genç adamın aşkı ve umudu o kadar büyüktü ki karşısındaki kadına karşı, kadın onun kalbini kanatırken bile o sesini ne kadar özlediğini düşünüyordu. "Yağmur sana söz veremem, benden bunu isteme ne olur. 5 yıl sonra ilk defa senin kokunu duyunca nefes aldım ben inanabiliyor musun 5 yıldır nefessizim. Benden vakit iste ölene kadar beklerim senin için ama benden seni bırakmamı isteme yapma bunu bana" Genç kadın bunu söylemeyi her ne kadar istemese de sağ elini havaya kaldırıp yüzük parmağını gösterdi. Parmağındaki yüzük ben buradayım diyordu zaten, konuşmaya başladı "Akgün nişanlım gelecek birazdan beni almak için seni görmese iyi olur, lütfen bir daha gelme lütfen." Sona doğru iyice sesi kısılmaya başlamıştı kadının kendi ve sadece Akgün'ün duyabileceği seste söylemişti. Akgün tüm hayatı boyunca yaşadığı acılardan daha büyük bir acı hissetti kalbinde. Ne diyeceğini bilmiyordu afallamıştı. Kabul etmek istemiyordu bu gerçeği Yağmur'unun başkasının da Yağmur'u olma fikri. Hayır hayır böyle bir şey mümkün olamazdı, olmamalıydı. Yağmur son cümlesinden sonra çekip gitmişti. Son kez gözlerinin içine bile bakmadan. Akgün ne yapacağını nereye gideceğini bilmiyordu. Okyanuslarca su içse içindeki yangın dinmezdi. Ne ara Soner'in evine vardı ne ara önünde boş duran 2 şişeyi içti bilmiyordu. Bu acıyla nasıl baş edilir onu da bilmiyordu. Canını acıtan Yağmur'du ama gidip Yağmur'un dizlerinde ağlamak istiyordu.

Yağmur ne ara eve girmiş ne ara kendini duşa atmıştı hiçbirinin farkında değildi. Adeta teninden Akgün'ü kazır gibi kendini yıkamaya başladı. 5 yıl sonra hala Akgün'ün karşısında 19 yaşında olması haksızlıktı. Kalbinin bu kadar hızlı çarpması haksızlıktı. İhtimal dahilinde bile olsa Yağmur hiçbir zaman Akgün'ün kendine olan aşkının yalan olduğunu düşünmedi. Akgün'ü hiç suçlamadı. Selçuk Taşkının cezasını Akgün'e kesmedi. Akgün'ün suçu daha da büyüktü onun gözünde. Akgün katil olmuş ve Yağmur'un elinden annesinin alınması yetmiyormuş gibi kendinden de mahrum bırakmıştı. Artık Akgün ve Yağmur ortak bir payda da buluşamazlardı. Yağmur bunu düşündükçe sanki 5 yıl olmamış bu yaşanılanlar gibi hıçkırarak ağlamaya başladı. Eski dostu olan ve bir süredir kullanmadığı şişelere baktı. Bugün değilse ne zaman içecekti Yağmur. Kadehe gerek duymadan şişeden içmeye başladı. Ne ara şişenin dibi gelmişti koltukta ağlayarak sızmıştı bilmiyordu. Kapının çalınması ile uyandı. Karşısında nişanlısını görmek onu şaşırtmıştı. Kafasını toplayınca kolundaki saate baktı saat 8 olmuştu. Bu halde değil doğum gününe gitmek evden dışarı adımını atamazdı. Bir şeyler söylemeye çalışacakken bir anda ağlamaya başladı karşısındaki adam ne, neden, nasıl soruları sormadan sarıldı karşısındaki kadına. Burak'ta en çok sevdiği özellikti. Sorgulamadan yanında durmasıydı. Ayrıldığı zaman genç kadının yüzünü avuç içlerine aldı "iyi misin?" diye sordu sadece. Yağmur başını evet anlamında aşağı yukarı salladı. Adam içki kokusu aldığı zaman hafif gerilse de belli etmedi. "ben seni burada bekliyorum, hadi hazırlan çıkalım." Yağmur " Burak gerçekten çıkacak ne keyfim var ne enerjim biliyorum senin gitmen gerek insanlara hasta olduğumu söyle lütfen benden gelmemi isteme." Genç adam gitmesi gerektiğini biliyordu ama nişanlısını o halde bırakmakta içine sinmiyordu." Yağmur telefonunu açık tut ben aradığımda açmazsan eğer direkt gelirim." Kadın yalnız kalmak istediği için rahatladı " tamam söz veriyorum zaten yatacağım şimdi beni merak etme birikti her şey bunaldım sadece bir şeyim yok iyiyim ben." Adam ikna olmasa da biraz rahatlamıştı tam çıkarken karşısındaki kadına " seni çok seviyorum Yağmur." Deyip dudaklarına bir öpücük kondurdu. Yağmur adamın öpüşüne karşılık verse de içinden Burak'ı öpmek gelmediğini biliyordu. Tekrar başa dönmüştü her şey Yağmur için. Akgün'ü 5 dakika görmek yağmuru bu kadar dağıtmamalıydı, bu tamamen haksızlıktı.

SilsileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin