3.Bölüm - Ajan

515 14 0
                                    


 İnsan uyanmak istemediği zamanlarda uyuyamaz, yatakta bir sağa bir sola döner durur ama yine de uyuyamaz ya Yağmur'a da öyle olmuştu. Şu son günlerde üst üste yaşadıkları yüzünden dünyanın en yorgun ama en uykusuz kadınıydı. En yakın arkadaşı olan şişeler birkaç saat sızmasına yardım etse de uyuyamıyordu. Akgün'ün dönmesi sanki yetmiyormuş gibi babası bir de nişanlısının ailesine ajanlık yapmasını istemişti ve Yağmur da bunu kabul etmişti. Yatağın karşısındaki ayna ile göz göze geldi bir an kahkaha atmaya başladı. O kadar kötü görünüyordu ki şuan öz babası gelse Yağmur'u tanıyamazdı. Yorganla boğuştuktan sonra yataktan kalktı ve duşa girdi. Duştan çıktıktan sonra hazırlanmaya koyuldu Burak ve babası ile yemek yiyeceklerdi. Yağmur severdi Haldun Beyi, Haldun bey eşini genç yaşta kaybedip bir daha da evlenmemiş babası gibi kendini işlerine adamıştı. Oğlu Burak'a biraz fazla düşkündü babasından farklı olarak. Selim Kara kendini dünyadan soyutlar öyle çalışırdı ama Haldun bey oğlu Burak için çalışırdı. Dünyası Burak, diğer her şeyde Burak'ın etrafında şekillenirdi. Yağmur saten gibi bir kumaştan kısa bir elbise giymişti altına ise siyah converse. Yağmur seviyordu bu tezat görüntüyü. Burak'ta aralarındaki boy farkını çok seviyordu. Burak 1.80 boylarında sarışın cidden çok yakışıklı bir adamdı aynı zamanda da tanıdığı en centilmen insandı. Kadınla, çocukla genel olarak karşısındaki her insan ile nasıl iletişim kuracağını bilen herkesin sevdiği, hukuk fakültesinin gözde çocuğuydu. Yağmur ile tanıştıkları zaman Yağmur'un hayatının enkazlarından kalanlarla yaşamaya çalıştığı dönemiydi. Çok uzun bir süre sadece arkadaş olarak kalmışlardı. Yağmur'a iyi geliyordu Burak hem de fazlasıyla. Yağmur'un düştüğü her dönemeçte onu kaldırmak için orda beklemişti. Yağmur'un artık hazır olduğunu anladığı zaman aşkını artık haykırır gibi Yağmur'a söylemişti. Yağmur aşık olmasa da seviyordu Burak'ı, Burak olmadan devam edemeyeceğini tekrar yalnız kalamayacağını biliyordu. O da sıkı sıkı sarıldı Burak'a. İlişkilerinin 2. Yılından 3.yılına geçecekleri dönemde Burak evlenme teklif etmiş ilişkilerini bir sonraki adıma taşımak istemişti. Yağmur afallasa da biliyordu ki Burak ile olmazsa kimse ile olamazdı. Kabul etti ve süreç çok hızlı ilerlemeye başladı kız isteme, söz, nişan hepsi bir anda gerçekleşmişti. Burak ne kadar ısrar etse de Yağmur düğün için biraz daha beklemek istemişti. Kapının çalması ile Yağmur düşüncelerinden sıyrılmış ve kapıya yönelmişti. Karşısında görmeyi asla ama asla beklemediği biri duruyordu Soner. Şaşırsa da çok fazla belli etmemişti zaten Soner'inde sohbet etmeye gelmediği belliydi direkt lafa girişti. " Yağmur Akgün burada mı?" diye içeriye doğru kafasını uzattı. Yağmur sorduğu soruya şaşırmış içinden bir köşesi de Akgün için endişelenmişti ama karşısındaki mafya bozması adama bunu belli edecek hali yoktu " ne münasebet Akgün neden benim evimde olsun, hem sen benim evimi nereden biliyorsun?" diye bir soru yöneltti Soner'e. Soner tam sorusuna karşılık cevap verecekken merdivenlerden Burak hızlı adımlarla çıkıp Yağmur ile Soner'in yanına gelmişti. Net bir sesle gözlerini Soner'in üstünden çekmeden konuştu." Aşkım bir problem mi var? Arkadaş kimdi?" Yağmur nişanlısının ses tonunu beğenmediği için hemen araya girmek istercesine gülümseyerek " İzmir'den bir arkadaşım, tanıştırayım Soner." Dedi. Burak'ın yüzü gevşemiş ve " merhaba ben Burak, tanıştığımıza memnun oldum" demişti elini uzatarak. Soner yağmurun müstakbel kocası ile tanışmanın şaşkınlığı içinde normalde yapmayacağı bir şey olan elini uzatmış ve "memnun oldum" demişti. Yağmur sevimli bir şekilde Soner'e dönüp " Soner bizim de çıkmamız gerekiyordu, başka zaman tekrar görüşürüz" demişti. Arabaya bindikleri zaman Yağmur ve Burak, Burak konuşmaya başladı " nişanda İzmir'den kimse gelmemişti, şaşırdım İzmir'den bir arkadaşınla görüşmene Soner diye birinden hiç bahsetmemiştin arayı açmayalım madem eski arkadaşın bir akşam yemeğe çağıralım." Demişti. Yağmur içinden kahkahalarla gülüyordu Burak Soner'in kim olduğunu tanışıklıklarının nasıl olduğunu bilse değil yemeğe çağırmak Yağmur için babasından en az 3 koruma isterdi. Yağmur hiç bozuntuya vermeden " İzmir'e dönmezse eğer çağırabiliriz." Dedi. Burakların eve geldikleri zaman hep inceden bir gerginlik olurdu Yağmur da. Köklü bir aile olmalarından dolayı İstanbul'un deniz kıyılarından bir yalı onlara aile evi olmuştu. 2 kişi için bu kadar büyük bir ev olması, evde çalışan başka insanlar olması Yağmur'u nedenini bilmese de geriyordu. Hele 3 kişi yemek yiyecek diye bu kadar büyük bir masanın bu kadar çok çeşit yemeğin hazırlanmasını anlamıyordu. Haldun Karduman gelen müstakbel gelinini ve biricik oğlunu gördüğü zaman yüzünde görülmeye değer bir gülümseme oluşmuştu. Haldun bey Yağmur'u kendi kızı gibi seviyor dense yalan olmaz. Oğlunun yüzünü güldüren her şeyi çok seviyordu ama Yağmur'u, hukukçu ailesini, konuşmasını, duruşunu her şeyiyle kendi ailesine yaraşır bir gelin olduğu için daha bir başka seviyordu. Yağmur her zamanki gibi Haldun beyin kocaman sarılmasına karşılık vermiş ve Yağmur için çektiği sandalyeye oturmuştu. Sofrada keyifli bir aile yemeği yenmiş Haldun bey her seferinde yaptığı gibi konuyu yine evliliğe getirmişti " çocuklar bakın böyle işlerde arayı çok açmak iyi değildir, düğünü önümüzdeki yaz yapalım. Hem ben daha bacaklarım tutuyorken torun sevmek istiyorum, peşinde koşamadığım, oynayamadığım torunu ben ne yapayım." Dedi gülerek. Yağmur'un yüzü kızarmış yüzüne ayıp olmasın tebessümü yerleştirmişti bunu fark eden Burak lafa girdi " baba zaten biz nişanı yaparak niyetimizin evlilik olduğunu gösterdik. Sadece her şey çok aceleye gelsin istemiyoruz her şeyin içimize sinmesi gerek sonuçta hayatta bir kere yaşanacak bir şey bu." Diye durumu toparladı. Yemek faslı bitmiş salona geçilmiş kahveler içiliyordu ki babasının dedikleri yüzünden mi Yağmur her şeye bu kadar dikkat kesiliyordu yoksa Haldun beyin normal üstü bir telefon trafiği mi vardı. Düşündüğü zaman Haldun Bey bakandı sonuçta elbette ki çok fazla sorumluluğu vardı ve ilgilenmesi gerekirdi ama içine bir kere kurt düşmüştü Yağmur'un. Yağmur masada duran Haldun bey için konulan ama Haldun beyin içemediği kahvesini eline aldı ve Haldun bey'in daha önce hiç girmediği çalışma odasına doğru ilerledi. Haldun bey Yağmur'u gördüğü zaman susmuş ve önündeki dosyaları kapatmıştı. Yağmur'un çıkmasını beklediğini hissettirdi ve yarım bir ağızla " teşekkür ederim güzel kızım" dedi. Yağmur zaten içine düşen şüpheyle cebelleşirken Haldun bey de bu duruma hiç yardımcı olmamıştı bu hareketiyle. Yağmur kafasını çocuk gibi sağa sola salladı ayaklarını yere vurarak kendi kendine " hayır ya hayır" diye söylendi. O odaya girmeden ve her şeyi kurcalamadan içi rahat etmeyecekti.

Akgün Yağmur'un evinden çıktıktan sonra sokaklarda yalpalayarak saatlerce dolaşmış, sahil kenarında bir bankta oturup saatlerce düşünmüştü. Şimdi ne olacaktı. Bırakıp gitse gidemezdi, ama Yağmur'un duvarları çok güçlüydü Akgün'ün aşkı yıkmaya yetmeyecek gibiydi, en fenası da Yağmur ile bir başkasını görmeye hazır değildi. Akgün cesurdu, uçarıydı, dik başlıydı laf dinlemez kafasına eseni yapardı ama Yağmur'un adının geçtiği cümlede duraksıyordu. Kendi fikirlerinin, isteklerinin bile onun için bir önemi kalmıyordu. Pişmandı, çok pişmandı. Yağmur'u yalnız bıraktığı için çok pişmandı. Yağmur'un sözlerini düşündü, yaşadıkları tüm kötü şeyleri. Tüm yollar Selçuk Taşkın'a çıkıyordu. Yağmur'a Savcısına borcunu ödeyebileceği tek yoldu. Hem belki Yağmur ile bir şansı olurdu tekrar. Selçuk Taşkın'ın kafasına sıkmak çok kolaydı. Akgün tekrar katil olup o adam için hapis yatmayacaktı tekrar Yağmur'u bir daha asla yalnız bırakmayacaktı. Aklına en uç plan gelmişti yine. Selçuk Taşkın'ın güvenini kazanacak ve savcının eline verecekti, tüm işlerini bozmuş bir şekilde. Selçuk Taşkın Akgün'ün içeride olduğu süre boyunca bir gölge gibi büyüyerek karanlık dünyanın başındaki yegane isim olmuştu. Silah, uyuşturucu, insan tacirliği hatta belki kadın ticareti hepsinin başındaki isimdi. Savcıya babasını verecekti. Kafasının ayılmasını ya da güneşin doğmasını beklemeden babası ile iletişime geçmeliydi. Oturduğu banktan bir anda fırladı. Babasının yanına ulaşmak kolay değildi, Selçuk Taşkın artık bir gölgeydi. Akgün babasının köpeği Halil Sadi'yi aradı. Telefon ilk çalışında direkt açıldı. Akgün karşı tarafın konuşmasını dahi beklemeden " babamla görüştür beni konuşmamız gereken şeyler var." Deyip telefonu kapattı. Halil Sadi direkt Akgün'e güvenip konum veremezdi. İlk önce Akgün'ü kendi yanına çağırıp adamları üstünü başını aradıktan sonra güvenli bir noktada buluşturabilirdi. Öyle de oldu Halil Sadi Akgün' den pek haz etmezdi. Akgün çocukluğundan beri saygısızdı. Bir de babasının daha güçlü olduğunu bildiği için yaşına bile saygı duymazdı. Savcıyla tanışana kadar olan Akgün en azından böyleydi. Savcı hayatına girince normal insanlar için pozitif bir durum olsa da Akgün'ün değişimi Halil Sadi'ye göre sümsükleşmişti. Adamlar Akgün'ün üstünü aramış güvenli konuma doğru yola çıkmışlardı. 1 saat yol gittikten sonra şehirden uzak bir noktada lüks bir evde önü koruma dolu olan eve getirilmişti. Araçtan inip içeriye girdiği zaman babasını gördü. Normal şartlarda hesap falan sormayacaktı babasına Selçuk Taşkın onun için ölmüştü. Rol gereği sinirli olmalıydı. Sarhoşluğunu kullanarak sanki babasına vuracakmış gibi yumruğunu kaldırdı. Selçuk Taşkın havada yakalayıp oğlunun yumruğunu sıkı sıkı sarıldı oğluna "büyümüşsün" dedi. Akgün rolüne devam ederek "neden yaptın neden onlar sana yardım etmek istedi senin için neler yaptılar neden " diye devam etti ağlamaklı ses tonuyla. " Yapılması gerekeni yaptım, senin için yaptım bak ne oldu herkes hayatına devam etti Savcı işinde gücünde oğlunu yollamış yurtdışına senin ki bakanın oğluyla evleniyor, biz onlar için hiçbir şey ifade etmiyoruz. Sen ne sanıyordun ki savcı seni iki yanında gezdirdi diye onlar için değerli mi oldun en ufak hatanda seni çöp torbası gibi atacaklardı, ömür boyu tetikte mi bekleyecektin? Yağmur genç kızdı gördü seni her yerinden pislik akıyor rüzgarına kapıldı. En kötüsü de ne olacaktı biliyor musun sen sığamayacaktın o hayatlara, yetmeyecekti, az gelecekti her şey. Savcı beni 8 yılımı karısının canı ile ödedi. Niyetim Allah yukarıda karısına zarar vermek değildi hedef savcıydı ama bizde yaşadık tabancadan çıkan her mermi hedefini bulamıyor sen de biliyorsun." Akgün bir an çok ufak bir an için afalladı babası kafasını asla karıştıramayacaktı ama bir an küçücük bir an için araya Yağmur'u sıkıştırdığı için mi olsa gerek bilmiyordu haklı olabilir mi diye düşündü. Hayatlarına devam etmiş olabilirler miydi. Akgün kafasını salladı yoktu öyle bir şey ne yapacaklardı anneleri ölmüş savcının sevdiği kadın ölmüş , katil olan Akgün'ün peşinde koşup onunla mı ilgileneceklerdi. Akgün rolüne devam etti. " gidecek yerim yok Selçuk Taşkın, ne tahsil ne bir şey adli sicilde var kütüğü zaten bok götürüyor yapacak veya yapmayı bildiğim hiçbir şey yok" dedi. Selçuk Taşkın'ın biraz keyfi yerine gelmişti." Senin sahip olduğun bir imparatorluk var, zamanı gelince her şey senin olacak. Saydığın hiçbir şeye ihtiyacın yok sen Selçuk Taşkın'ın oğlusun herkes sana saygı duymak önünde eğilmek zorunda." Dedi. Yaptığı bir el hareketiyle etraflarında duran adamlar, Akgün'den yaşça büyük adamlar gelip elini öpüyordu. Akgün içten içe babasının dediklerinden ve bu yaşadığı sahneden iğrense de devam etmek zorundaydı. Akgün dimdik durdu ve konuşmaya başladı. " ne zaman başlıyorum?"

SilsileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin