Patlayan silah sesiyle, kapattığım gözlerimi araladım. Selçuk'a baktığımda korkuyla beni izliyordu.
" Saye'm, iyi misin güzelim? Lütfen sakinleş. "
Korkuyla bakıyordu bana. Üstümü incelediğimde, pantolonumun üzerindeki elimi fark ettiğimde şaşkınlıkla kafamı Selçuk'a çevirdim.
"Sen, sen bana saldırdın! Ne oldu az önce?"
Tahmin ettiğim gibi Selçuk üzerimde değildi. Aksine bana olan mesafesini koruyarak beni izliyordu.
" Saye, sen bir anda bağırmaya başladın. Ben sana saldırmadım, yemin ederim. Korktum Saye. Seni durdurmaya çalıştım ama bana bağırdın, ısırmaya çalıştın. Soyunmaya başladın sonra da. "
Duraksayıp, nefes aldı. Devam etmesine izin vermedim. Yanaklarındaki tırnak izlerine takıldı gözlerim. Kriz geçirmiştim. Fakat o gördüğüm şeyler de neydi? Birinin üstüme geldiğini hissetmiştim. Hislerim o kadar gerçekçiydi ki.
Kafamı deponun kapısına çevirmek aklıma geldiğinde, hızlıca bakındım. Kurşun kapıya atılmıştı. Kapının önünde silahlarını bize doğrultan adamlar, aniden Selçuk'u sardıklarında korkuyla çığlık attım.
" Gömleği giy, Saye!"
Selçuk bana seslendiğinde, hızlıca etrafıma bakındım. Koltuğun kenarındaki mavi gömleği giymekten başka şansım yoktu. Adamlar Selçuk'u kenara çektiklerinde, yankılanan baston sesi kulaklarımı buldu.
"Çıkarın onu!"
Yankılanan tok ses, depoyu doldurdu. Adamlar Selçuk'u sürükleyerek dışarı çıkardıklarında, siyah saçlarının arasına beyaz saç telleri karışan yaşlı adam önümdeki sandalyeye oturdu.
"Sana bir şey yaptı mı? "
Bu adam da kimdi? Kahverengi gözlerini bana dikmiş, cevap bekliyordu. Kahverengileri derince üstümde geziniyor, bana farklı bir hisle bakıyordu. Sessizliği bozan o oldu.
" Kızım, Mina'm. Cevap ver bana."
Mina! Mina! Mina da kimdi?
Zihnimde yankılanan uğultu artmaya başladığında, ellerimle kulaklarımı kapattım.
"Mina, Mina!"
Fısıldasam da fayda etmiyordu. O sesi susturamıyordum. Mina kimdi? Neden hem bu kadar yakın, hem de bir o kadar uzak geliyor bu isim?
"Mina sensin! Kendine gel!"
Karşımdaki adam bastonunu yere vurarak bağırdığında, zihnimdeki sesler sustu. Soluklanıp, cevap verdi.
" Kızım, annen sana neler yapmış? Mina'm... Saye değil senin ismin yavrum. Baban koydu senin ismini. Ben de Ethem Eroğlu isem bundan sonra seni kimsenin almasına izin vermeyeceğim. Annenin bile!"
Konuşmasına ara verdiğinde, tepkimi ölçmek istercesine yüzüme bakındı. Ethem Eroğlu gelmişti! Ethem Eroğlu! Peki ama Ethem Eroğlu da kimdi?
"Ethem Eroğlu."
İnanmak istercesine tekrarladım. Zihmindeki sorular dudaklarımı buldu.
"Kimsin sen? Annem neden sakladı beni senden?"
Zorlukla konuştuğumda gülümsedi.
"Benim kim olduğumu bile bilmiyor musun? Güzel torunum benim. Aynı oğluma benziyorsun. Abin de, baban da seni görmek için çok heyecanlı. "
Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Abim mi vardı? Bu kadar şeyi öğrenmek, harabe olan zihnimi daha da yıprattı. Öğrendiklerim zihnimi çökertmek için yeterliydi. Yorgunluğun da etkisiyle kendimi karanlığa bıraktığımda, depoda güçlü bir 'Mina' sesi yankılandı.
.
.
.
Ben Mina'yım. Ölüme meydan okuyan çocuğum. Ben arkadaşlarım yerine azraille oynayan bir çocuğum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİHNİM SANA NOT BIRAKTI
Teen Fiction" Sen de benim gibi misin? " Yanaklarında gamzeleri belirdi. " Nasılsın ki sen? " Ruhumun derinlerinden gelen cevabı dudaklarımla buluşturdum. " Zihniyle savaşan ve deli olmak isteyen biri..." . Beni anlayacak birine ihtiyacım vardı. Gerçe...