19 yıl süren mutlu evliliklerinin ardından babamı zamansızca kaybettiğinde, annemin bir daha toparlanamayacağından korkuyordum. Bazı günler olurdu, odasından çıkmaz, yemek dahi yemezdi. Mutluluğu için endişelenmeyi bırakıp akıl sağlığı için, son olarak da hayatı için endişelenmeye başlamıştık kardeşimle. Durumu gittikçe kötüleşiyor, tabağında bıraktığı yemek artıkları gittikçe fazlalaşıyordu; sigarasının filtresinin hep daha fazlasını içiyordu, o küçük tütün çubuklarından dumandan çok daha fazlasını çekmek istiyordu sanki.
Kadın gözlerimizin önünde eriyip gidiyordu adeta. Üniversiteyi her ne kadar anneme yakın olabilmek, onun yanında olabilmek adına aynı şehirde kazanmaya çalıştıysam da olmadı, uzak bir şehre yerleştim. Okulumun ilk yıllarında annemin gidişatı her zamanki gibi kötü yöndeydi, artık içinde yaşama isteğini barındıran yorgun kalbi son damlalarını akıtan bir serum torbası gibiydi; büzülüp, içe doğru buruşup kuruması an meselesiydi. Kardeşim annemi yalnız bırakamadığı için üniversiteye dahi gidememişti. Çaresizliği annemin mutsuzluğuyla yarışabilirdi, hissedebiliyordum.
Üniversitede ikinci yılımdı. Bir gün odamda televizyon izlerken telefonum çaldı, arayan kardeşimdi. Kardeşime ait heyecanlı ses, annemin evleneceği haberini verdi bana. Şaşırdım, o kadar şaşırdım ki arayanın gerçekten de kardeşim olduğuna inanamayıp telefonumun ekranındaki ismi kontrol ettim, tekrar tekrar teyit ettirdim. Birden nereden çıkmıştı bu şimdi? İnanmayışım o kadar kuvvetliydi ki kulak çeperime dayanmış küçük hoparlördeki ses artık sıkılıp;
”-İnanmıyorsan gel, gör. Hem tanışmış olursunuz, annem de çok istiyor seni görmeyi.” dedi.
Birkaç gün sonrasında sınavlarım olmasına rağmen hiç düşünmeden, o an gerekli eşyalarımı ufak bir sırt çantasına doldurup ilk otobüse bindim. Yolculuk boyunca bu adamın nereden çıktığını, daha önce neden hiç bana kendisinden bahsedilmediğini, nasıl biri olduğunu merak edip, evlenmelerindeki bu acelenin sebebini anlamaya çalıştıysam da; altı saatlik otobüs yolculuğumun sonunda sorularım hala kafamda şehrin kötü bir bölgesinin ıslak, karanlık, pis bir sokağındaki bir pavyonun kırmızı-pembe neon tabelası gibi yanıp sönüyorlardı. Hızlı geçtiğine pek sevinemediğim yolculuğumun ardından son bir taksi seferiyle artık bir bakmışım ki, evimin kapısını çalıyordum.
Kapıyı annem açtı. Yüzünde zaten var olan gülümsemesinin üstüne beni gördüğünde gözleri parladı, dudaklarının kenarları birbirlerine biraz daha uzaklaştı, dişleri biraz daha görünüre çıktı. Biraz korkmadım değil aslında, uzunca bir süre böyle görmemiştim annemi. Bana sarılıp ciğerlerine dolmuş özlemi adeta nefesiyle dışarıya attığını hissettiğimde sevindiysem de onun adına, damat adayını merak edişim çok daha ağır basıyordu.
İçeriye girdim, kardeşimle selamlaştık. Sarıldık, öpüştük, bu sırada annem sofrayı hazırlamaya başladı şarkılar mırıdanarak, özenle. Girişte yabancı ayakkabı yoktu, henüz evde değildi demek adam. Mutfağa girdim, ocakta kaynamakta olan, evi nefis kokularla dolduran tencereleri; neşeyle yağlarındaki suyu patlatıp sıçratan tavaları açtım, kokladım. Evimiz böyle kokmayalı yıllar olmuştu. Bu sırada annem bir yandan beni yemeklerin başından tavuk kovarcasına uzaklaştırmaya çalışıp, bir yandan da havuçlarını doğruyordu. Bir an işini bırakıp hırkasının yakasıyla alnındaki teri sildi ve bana baktı;
”- Onunla tanışmak istediğine o kadar sevindim ki oğlum! Böyle birden damdan düşer gibi olunca yadırgamandan çok korkuyordum.” dedi.
Ne zaman geleceğini sordum.
"Yarım saate gelir misafirimiz. O zamana kadar da hazır olur her şey, sen de elini yüzünü yıka istersen, yorulmuşsundur. Çık hadi mutfağımdan." dedi, gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
korku hikayeleri
Randombilgi ve hikaye içeriklidir alıntıdır fakat bilgiler doğrudur hikayeler hakkında kesin bir şey söyleyemem ama bu hikayeleri okurken korkacaksınız bir kısmı Deep Web den alıntıdır iyi korkmalar :))