KAPIMDAKİ SİYAH

1.6K 34 3
                                    

Gün hep şöyle başlardı Helen Morse için:Uyan,kahvaltı et,işe git,öğle yemeği ye,eve gel,sakince duşa gir,televizyon izle,yatağa yat ve uyu… Monoton yaşayan bir muhasebeci hayatı. Sorunu neydi ki? Niçin bu mesleği seçmişti? Niçin bir öğretmen olmamıştı? Hoş,bir öğretmenin hayatıda çok değişik değil ama muhasebecilikten iyidir…
Gece saat 23.45… Sıkıldığını fark etmek kadar kötü bir şey olamaz diye düşünüyordu Helen. Sanki kafası bomboştu. Ta ki yine aklına o anlamsız söz gelene kadar. “Liva estu havakereteyuz”. Neydi bu lanet kelimelerin anlamı?
Tam bu sırada düşünürken zil çalmaya başladı. Anlamsızca çalıyordu zil. Zaten artık her şey anlamsız geliyordu. Her şey aptalca. Kapıya doğru yürürken zil tekrar çaldı. Lanet olası zil. Kapı deliğnden baktığında şaşırdı. Delik siyahtı yani biri parmağıyla kapatmıştı. Helen sordu “Kim o?”. Cevap alamadı sonra tekrar sordu “Debra canım sen misin?”. Yine cevap yoktu. Korku onu üstüne çektiği bir yorgan gibi örtmüştü. Sonra zil yine çaldı. Helen sinirle tekrar sordu”Kimsiniz?”. Cevap yine yoktu. Siniri içine topladı. Korku sinirin silahlarıyla öldü ve yerini cesarete bıraktı. Bu sinirle tekrar sordu ” Sen kimsen canın cehenneme. Pislik herif. Şimdi polisi arayacağım.”. Zil tekrar çaldı ama hiç kesintisiz çalıyordu. Parmağını zilden çekmiyordu her kimse bu lanet olası domuz. Helen aldırış etmeden şarterden zile elektrik akışını sağlayan anahtarı indirdi. Zil durdu. Bu sefer o her kimse kapıyı yumruklamaya başladı. Helen çok sinirli bir şekilde bağırdı “Seni aşağılık serseri! Siktir git buradan! Seni piç kurusu!”. Bunun üzerine sesler kesildi. Helen rahatlamış bir şekilde “Sonunda siktirip gitti.”dedi. Sonra yavaşça arkasından gelen bir ses duydu… “Liva estu havakereteyuz”… Yavaşça arkasını döndü. Karşısında simsiyah giyinmiş yaşlı bir adam vardı. Sanki ölmüşte tabuta koyulmayı unutulmuş gibiydi. Adam ve Helen bir süre birbirlerine baktı. Sonra Helen hızlı bir şekilde adama bir yumruk attı. Adam çok sertti. Hiçbir şey yokmuş gibi Helen’a bakmaya devam etti. Sonra simsiyah olan paltosunun cebine elini attı. Sonra sağ eliyle Helen’ın sağ ve sol koluna,sağ ve sol bacağına vurdu. Sadece iki parmağıyla vurmuştu ama Helen kıpırdayamadı yere düştü. El ve ayaklarında hiç his yoktu. Çareyi bağırmakta buldu ve bağırmaya başladı. Adam yere hızla eğilip şöyle söyledi “Kapa çeneni. Ayakların ve kollarına yaptığım gibi ağızındaki kan akışınıda yavaşlatır konuşmanı önlerim!”. Sonra Helen’ın suratına bir yumruk patlattı. Helen her şeyin bulanık göründüğünü fark etti. Sonra her şey karardı.
Tekrar uyandığında kolları yana açık bir şekildeydi tam bileklerine bıçaklar saplanmıştı ve çok acıtıyordu. Kol ve bacaklarını artık hissediyordu. Ayakları açıktı. Yere bağlanmıştı. Hayır yere değil bir mekanizmanın üzerine bağlanmıştı. Siyah giymiş adam onu izliyordu. Adam yavaşça Helen’a yaklaştı. Ağzını bağladı. Sonra cebinden bir düğme çıkardı. Düğmeye basmadan önce şöyle açıkladı “Düğmeye bastığımda mekanizmanın en altındaki keser çalışacak ve sana yaklaşacak kendini kurtarman için bir dakikan olacak. Kurtulmak için ellerini parçalayarak keserin yanındaki düğmeye basmalısın. Eğer sağ kurtulursan sana bir uyuşturucu enjekte edeceğim ve sana ne olduğunu asla bilemeyeceksin.”. Sonra düğmeye bastı adam. Keser hızla dönerken yavaşça Helen’a yaklaşmaya başladı. Helen direnmiyordu. Sadece ağlayarak homurdanıyordu. Keserin yarattığı rüzgarı artık hissediyordu Helen. Sadece bekledi. Keser sonunda kasıklarından kesmeye başladı. Helen çığlık atıyordu. Ama hiç bir şey yapmıyordu kurtulmaya çalışmıyordu. Keser karnına vurdu ve kesmeye başladı. Helen bağırsaklarının dışarı çıktığını hissetti. Hızla kan kaybetmeye devam ediyordu. Sonra güçsüzleştiğini hissetti ve kafası yere vurdu. Sağ tarafa doğru kafasını yatırdı ve uykunun yani ölümün ellerinin kendisine sarılmasına izin verdi…

korku hikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin