0.8

56 6 16
                                    

Minghao üstünde büyük bir pişmanlıkla birlikte saklanmış olduğu yerde mırıldanıyordu

"Keşke Jun ile gitseydim kesin rahat bir yer bulmuştur. Ben ise burada güneşin altında yanıyorum."

Öyle bir yer bulmuştu ki sanki tüm sıcak sadece Minghao'ya değiyordu. Artık sıcağa katlanmak zorunda olduğunu anlayınca kameraya konuşmaya başlayacaktı ama kamerayı göremedi.

Minghao kamerayı nereye attığını bilmediği için etrafını aramaya başladı. Saklandığı yerden bile çıkmıştı oradan geçen biri onu görebilirdi. Bir süre daha aradıktan sonra kameranın hemen arkasında olduğunu fark etti.

Kendine gülmeye başladı. Kahkaha atarken ne dediği pek anlaşılmıyordu ama konuşmaya devam ediyordu.

Bir süre güldükten sonra hâlâ böyle birden gelen gülme hissini geri çekerek sakin bir ifade takındı.

Bir süre durduktan sonra konuşmaya başladı

"Ahh bugün GoSe çekmeye ormanlık alana geldik zaten biliyorsunuzdur. Ben saklanmak için baya yer gezdim ama her yeri kapmışlardı ben de maalesef sıcak olan bir yer de duruyorum."

Saçlarını geriye doğru savurdu ve ayağa kalktı yüzünden damla damla terler akıyordu. Çok fazla haraket etmemişti ama çok yorulmuştu.

Zaman geçsin diye Carat'lara etrafı anlatmaya başladı

"Bu kocaman ağacın yanına geldim az önce gölgelikti ama artık değil." diyerek yüzünü ekşiltti.

Artık anlatacak bir şey kalmamıştı ve aklına bir fikir geldi. Birden yüzünde kocaman gülümseme oluşmuştu

"Hadi Carat'lar diğerleri ne yapıyor diye bakalım." diyerek hareket etmişti ki o sıcakta nasıl gideceğini bilmiyordu. Ama burada kalıp Mingyu'nun gelmesini de beklemek istemiyordu, sıkılmıştı artık.

Bir süre düşündükten sonra sıcağa rağmen burada kalıp beklemenin anlamı olmadığı anlamış ve harekete geçmişti.

Minghao çince, zamanında Carat'lar arasında trend yaptığı söyleyerek yoluna devam ediyordu.

Tam baştan başlayıp tekrardan söyleyecekti ki ormanlık alandan bir ses geldi. Ne dediğini tam anlayamasa da Jun'a ait olduğunu anlamıştı.

Sesli bir şekilde bağırıyordu "Benden ve bu insanlardan ne istiyorsunuz?!"

Minghao ne olduğunu anlamamıştı endişeli ve hızlı bir şekilde oraya doğru hareket etti. Uzaktan Jun'un yerde yattığını üstünde de birisinin olduğunu gördü.

Minghao Jun'un elini kaldırdığında kanı görmüştü ve birden "Jun!" diye bağırdı ve oraya doğru koştu.

Oraya gittiğinde Jun'un yerde hiç hareket etmediğini fark etti. Hareketsiz bir şekilde göğsünün üst kısmından bıçaklandığını gördü.

Hemen Jun'un yanına gidip onu kaldırmak istedi ama onu bıçaklayan kişi çoktan ayağa kalkmış ve konuşmaya başlamaştı.

"Neden bu kadar zorlaştırdın ki kurtulacağını mı zannettin? Bak yanında birisini daha götüreceksin aferin sana." diyerek sırıttı.

Minghao çok korkmuştu ne yapacağını şaşırmıştı

"Ne yaptın benim kar..." derken

Jun araya girdi neredeyse bilinci kapanmak üzereydi. Soğuk soğuk terler dökmeye başlamış, gözlerini açamakta ise çok zorlanıyordu. Biraz kendini toparlayarak boğuk sesiyle konuşmaya çalıştı:

"Kaç buradan Minghao."

"Hayır seni burada bırakamam." dedi Minghao.

MJun'u yavaşça yere bırakarak katil ile dövüşmeye çalıştı. Hem Jun için hem de kendisi için.

Tekrardan bir harbede yaşandı Minghao bütün gücüyle elindeki bıçağı almaya çalıştı. Tam alıyordu ki ayağı önündeki taşa takılmış ve yere düşmüştü.

Katilin yüzünde hafif bir gülümseme vardı ama bir o kadar da yorulmuştu. O da hareket etmekte zorlanıyordu. Bu kadar çabalayacaklarını düşünmemişti. Tekrardan konuşmaya başladı"

"Ah endişelenme. Sen de onun yanına gidiyorsun fazla ayrı kalmayacaksınız." diyerek Jun'u öldürdüğü bıçakla Minghao'ya da saldırmıştı.

Minghao yere düştü. Tekrardan doğrulmaya çalıştı ama düşerken ayak bileğini de vurmuştu. Katil hızlı davranarak Minghao'yu da boğazından bıçakladı. Minghao artık tamamen yere yattı. Boğazından baya kan geliyordu eliyle engel olmaya çalıştı ama olamamıştı.

Katil ikisini de etkisiz hale getirdikten sonra oradan uzaklaşıp gitti çünkü kimsenin onu görmemesi gerekiyordu.

Minghao katilin arkasından ne kadar sesi çıkmasa da bağırmaya çalışarak:

"Ne olur bizi kurtar. Biz sana ne yaptık?" dedi.

Jun yerde iyice kötüleşmiş baya bir kan kaybetmişti. Minghao da onun yanına sürünerek gitti.

Neredeyse sesi tamamen yok olacakken konuşmaya çalıştı o da:

"Merak etme kurtulacağız bizi kurtarmaya gelecekler."

Jun orada olanları görmüştü ama Minghao'ya bir şey söylemek istemiyordu.Sustu. Gözleri artık dayanamıyordu ve gözlerini bir daha açmamak üzere kapattı.

Minghao bağırarak hâlâ yardım istemeye çalışıuordu ama boğazındaki kesik onun bağırmasına izin vermiyordu. Boğazından sanki çeşmeden su gelir gibi kan geliyordu bir süre sonra yapamayacağını anladı. Jun kucağında ölmüştü ve o da birazdan ölecekti. Ağlamaya başladı ta ki o da bilincini kaybedene kadar.

Minghao ölmeden önce Jun'un yanına uzanıp yanında getirdiği kamerayı eline alarak konuşmaya başladı.

Sesini pek kontrol edemese de konuşmaya çalıştı:

"Sizi çok seviyorum çocuklar. Sizin hiçbir suçunuz yok. Sizinle geçirdiğim her an çok değerliydi. İyi ki varsınız." daha fazla şey söylemek istiyordu ama boğazındaki kesik konuşmasına izin vermedi.

Bir süre sonra Minghao da yerde cansız bir şekilde yatıyordu.

hide-and-seek • seventeen ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin