Sır

46 39 1
                                    

Zaman artık anlamını taşımıyordu. Hangi zaman diliminde olduğumuzun bir önemi yoktu. Şu anda tek düşünebildiğim şey artık rüyalarda geçmişe gidemiyor, gitmiyor oluşumdu. Özel yeteneklerimi mi kaybediyordum?

Bu beyazlarla döşenmiş odada kendimi yalnız ve bir o kadar da kalabalık hissediyordum. Doktorun bizi götürdüğü oda beni bütünüyle çok fazla etkilemişti. Aklımı rahat bırakmayan sorular kendimi yatağa bırakmama yetmişti. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin hiçbir yatağın verdiği rahatlık hissini vermeyecekti o soğuk boşluklar.

Yıllarca kurtulmak istediğim özel yeteneğim beni bir gecede ıssız bırakmıştı. Belki de beni bu hayata bağlayan şey ondan kurtulmak isteyişimdi.

Birkaç günde büyüsüne kapıldığım Buğra'dan hala daha bir iz yoktu. Hiçbir şey yapmak istemiyor, adeta ruhum bedenimden ayrılmak istercesine beni hissiz bırakıyordu.

Günler ayları kovalamıştı. Tek yapabildiğimiz bu oda ve kapsüllerin bulunduğu oda arasında mekik dokumaktı. Arada bir de doktor bizi odasına çağırır bizimle konuşmak isterdi. Biz de yorulmuştuk bu bilinmeyen paradokstan. Başımızdan geçenleri bir bir anlatmıştık yardımcı olamayacağını bile bile.

Öyle bir çaresizliğin ortasındaydık ki arzularımız ne idi unutmaya yüz tutmuştuk. Sahi ne istiyorduk biz bu koca evrenden? Babamızı ayda yılda bir gördüğümüz, okula gitmeye üşendiğimiz, Müstesna Teyze'nin yemeklerine doyamadığımız o sakin ve monoton günlere dönebilmek.

Bedenimdeki ve ruhumdaki bu eksantrik olamayan havadan kurtulmak isteyip sadece günlüğünü okuduğum o güzel kızı düşünmek istiyordum. Sizce kurtarabilmiş miydim simsiyaha bulanmış o güzel kızı?

Bugün babam birkaç haftalığına il dışına çıkacaktı. Bu benim için cenneti tatmaktı kısa bir süreliğine. Alkolik babamın işkencelerinden kurtulabileceğim o kısacık bir ömür...

Gece eşyalarını toplamış ve bizi uyandırmadan sessiz sedasız çıkmıştı evden. Utanıyordu kendinden, bize yaşattıklardan. Belki de pişmandı. Ama bu yaşadığımız bu kabusu unutmamıza yetecek bir avuntu muydu?

Alkol tüm kötülüklerin anası diye boşuna dememişler demek ki. Hiç olmadığı birine dönüşen babam, bunun en güzel örneğiydi.
O tatlı, kızını pamuklara saran adam gitmiş yerini kızının en büyük kabusu olan adam gelmişti.

Size yaşadıklarımı bir bir anlatırdım ama şu an buna gücüm yok. Daha güzel şeylerden konuşmak istiyorum bu kısacık mutlu günlerimde.

Babamın gitmesiyle beraber evde huzurlu bir ortam oluşmuştu. Annemle beraber güzel bir kahvaltı etmeye  ve akşam yemeğimizi de dışarıda yemeye başlamıştık. Annemle en sevdiğim aktivite beraber kitap okumaktı. İkimiz de hiç olmadığımız kadar mutlu olurduk. Annemin o güzel gülümseyişi de gün boyu aklımdan çıkmazdı.

Farklı alemlerde tattığımız o duygular, bizi bu dünyada yaşayamayacağımız anlara götürürdü. Haketmediğimiz şeylerle boğuştuğumuz o günlere bir perde çekerdik o süre zarfı boyunca.

Hiç arkadaşım yoktu. Olmasını da bekleyemezdim. Bambaşka birine dönüşmüştüm ve etrafımdaki herkesi de kaybetmiştim. İnsanların yüzüne bakamazdım, sanki suratıma birisi çamur bulamıştı. Babam.

O gün annemden izin alıp dışarıya çıkmaya karar vermiştim. Ama nereye gidecektim, kiminle gidecektim? Tek başıma çıktığım bu minik serüvende kim bilebilirdi ki eve döndüğümde kalbimde de biri olacağını?

Hayatımın aşkı klişelerine inanmazdım. İlk görüşte tutulacağıma inanmazdım. Gerçek miydi tüm bunlar? Belki de inanmadığımız her şey bitiveriyordu kalbimizin tam ortasında.

Sirius-Felsefe TaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin