"Çok üzgünüz. Elimizden geleni yaptık."Mesleğe başladığımdan beri bu cümleleri o kadar çok tekrar etmiştim ki sayısını hatırlamıyordum.
Bazen bazı cümleler en etkili cinayet aracı oluyorlardı ve ben çok kez öldürmek zorunda kalmıştım.
Bu seferki küçücük bir çocuğu kurtarma çabamızdı ama olmamıştı. Önce canice , işkence edilerek istismara uğramış sonra da yol kenarında ölüme terkedilmişti.
Öz babası tarafından...
Titreyen ellerimi arkama saklayarak son kez annesinin ağlayarak yere çöküşüne bakıp hızlı adımlarla kafeteryaya indim. Bir kahve içmeye ihtiyacım vardı. Yorgundum, kafamın dağılması gerekiyordu.
Az önce küçük bir çocuk ameliyat masasında canıyla cebelleşmişti. Bu dünya onların masum, temiz kalpleri için çok kirliydi.
Kahvemi alarak Selvi'nin oturduğu masaya geçtim. Tırnaklarıyla masada ritim tutarken çekilen sandalye sesiyle irkilip beni fark etmişti.
Yüzü bembeyaz gözüküyordu ama gergin bir tebessüm gönderdi bana.
Şüpheyle ona bakarak sordum "İyi misin sen?"
"Mihri, benim sana bir şey söylemem lazım."
Bu panik hali beni daha da fazla korkutmuştu. Söyle artık dercesine bir elimi kaldırıp hafifçe salladım.
"Ma-Mahir abi buraya dönmüş... Görevde yaralanmış, pansumanını ben yaptım az önce." gözleri benim gözlerim dışında her yere değmiş, yüzüme bakmamak için gözlerini kaçıracak yer arıyordu.
İçime kordan bir ateş düştü. Ciğerim yandı, ellerim tutmaz oldu. Bir cümlede, özneyle yüklem arası benim mezarım oldu. Öldüm de haberim olmadı sanki.
Dört sene... Dile kolay dört sene. Onun yokluğunda her gün ölüp ölüp dirildiğim dört sene. Bunu bana nasıl yapabildiğini sorguladığım yüzlerce gün. 'Yaralandı mı , öldü mü?'diye içim içimi yiye yiye geçirdiğim, her seferinde onu merak ettiğim için kendime kızdığım onca gün...
Yavaşça boşalan kahve bardağımı masaya bırakarak dudağıma kondurduğum alaycıl tebessümümle ayaklandım. Yıllar sonra görmek istiyordum.
Ama onu değil.
Bana yaptıkları yüzünden nasıl bir harabeye dönüştüğünü gözlerimle görmek istiyordum.
Sesimi bile titretmeden, Selvi'nin bile şaşıracağı bir şekilde keyifle "Nerede?" dedim.
Bu sessizliğim onu daha çok korkutuyordu.
Şaşkınlığını hâlâ üstünden atamadan şokla "Kapının hemen karşısındaki sedyede." diye fısıldadı.
Karşımda yaptıklarından pişman, kahrolmuş bir adam görmek istiyordum. Çünkü ben gençliğimin en güzel zamanlarında bir adamın arkasından acizce acı çekmiş, onu beklemiştim. Beni kahretmiş, mahvetmişti.
Acilin kapısında durduğumda gözlerim tam karşımdaki onu buldu. Kalbim öyle bir sızladı ki elim istemsizce göğsüme doğru gitti. Nefes alamadım. Ettiğim ahların, bedduaların yerine ulaştığını fark ettim. Dört senede çökmüş, sakalları saçları birbirine karışmıştı... Her yeri yara bere içindeydi. Benim tanıdığım Mahir yoktu karşımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİHRİMAH
RomanceMecburiyetlerinin altında kalmış bir adam ile aşkı kendinden büyük kadının hikayesi. ... "Sen çıplak ayaklarınla koşa koşa bana geldin ama o yol kanatır be yavrum, acıtır. Sen kanama diye kanamaya da razıyım ben. Özür dilerim... Çok özür dilerim. Me...