yirmi altı

839 121 46
                                    

Felix'in ısrarlarıyla bira yerine vişne votka içmeye karar vermiştim çünkü herkes vişne votka içecekti ben de bir tane içsem bir şey olmazmış. Yüksek ses müzikten dolayı San siparişleri yanımıza gelen kızın  kulağına eğilmiş söylüyordu.

Wooyoung San'a hala tam anlamıyla yüz vermediği için ben ikisinin arasında kalmıştım. Felix'le Changbin karşımızdaki deri koltuklarda oturuyordu. San ve Wooyoung'un arasında oldukça sıkışmış olduğum için lavabo bahanesiyle votkalar gelmeden kalkmıştım.

Karanlıktan adım atmam zor olsa da neon ışıklar sayesinde lavaboyu bulmam fazla zor olmamıştı. Biraz vakit öldürmek adına zaten düzgün olan saçımı düzeltmiş daha sonra gömleğinin biraz kaymış olan yakalarını düzeltmiştim. Son olarak ellerimi yıkayıp lavabodan çıkıp bizim masaya doğru ilerlemiştim.

Neyse ki San aralarında benim bıraktığım boşluğu kapatmıştı. İkilinin arasında oturmayacak olmama sevinirken San'ın yanına oturmuştum. Masaya göz gezdirdiğimde votkaların çoktan geldiğini görmüştüm..

Yanımda oturan San'a dönüp hangisinin benim olduğunu sordum. Benim ki hariç hepsinin ki de double votkaydı, bir tek benim ki single votkaydı. Hemen sarhoş olabilme potansiyelim olduğu için.

Elimde tuttuğum bardağa bakıp bir de kendi önünde ki bardağa bakmıştı.

"Senin önündeyse senindir Jeong." demiş ve Wooyoung'a geri dönmüştü. 

Gözlerimi devirirken pipetle oynamayı bırakıp içmeye başladım. Yaz mevsiminde olmamız bir yana içerisinin de çok sıcak olmasından çok fazla susamıştım ve aldığım vişne tadı bunu bastırmaya yetmemişti.

Az önce San'ın sipariş verdiği kız yanımızdan geçerken kızın omzuna dokunup "Aynısından alabilir miyim?" demiştim. Kız bizim masaya bir göz atıp "Buraya getirdiğimin aynısı mı?" diye sormuşu.  Başımı evet anlamında sallarken kız gitmişti fakat benim gözlerim bulanık görmeye başlamıştı.

Başımın döndüğünü hissettiğimde bir kaç saniyeliğine gözümü kapatıp kendime gelmeye çalışmıştım. Sarhoş olmaya başladığımın ya da iyi olmadığımın farkında bile değillerdi. Telefonumun titremesiyle cebimden çıkarıp gelen mesaja baktım.

Mesajı okumam ne kadar süre aldı tam olarak kestiremiyorum ama kızın votkayı masaya bırakmasıyla kendime gelmiştim.

Hyunjin

günaydın innie...

ah hala alışamadım orada akşam tabi

ben derse gidiyorum

Jeongin

evte askam buras

guayndın

Hyunjin'in mesajına düzgünce cevap verdikten sonra tekrar cebime koymuştum telefonu. Yeni bardağı içerken sadece neden buraya beni de peşlerinden sürüklediklerini düşünüyordum.

Evet sadece bir bira sözümü bozmuştum. Öncelikle bira yerine Felix'in ısrarıyla votka içmiştim şuan ise sıkıntıdan üçüncü votkayı bitirmiştim.

Kızın önüme dördüncü bardağı koyarken artık içmesen daha iyi olur gibi şeyler dediğini duymuştum ama cevap vermeden son uzattığı en azından benim hatırladığım son bardağı kafama dikmiştim.

Eve nasıl geldiğimize dair bile en ufak fikrim yokken gözlerimi yatağımdan açmam beni oldukça şaşırtmıştı. Müthiş bir baş ağrımla güne başlamanın ne kadar berbat bir şey olduğunu söylememe gerek yok sanırım. 

Su ve ağrı kesici içmek için odamdan çıktığımda salondan geçerken birbirine sarılarak uyuyan Felix ve Changbin'i görmemle anlık duraksamış ama kimseyle uğraşacak halim olmadığı için direkt mutfağa girip hap ve su alıp içmiştim.

Odama dönmeden Wooyoung'u da kontrol etme gereği duymuştum. Kapısı zaten açık olduğu için aradan bakmamla yerde yatan San'ı görmem bir olmuştu. Herkes tek  parça olduğuna göre sorun yoktur düşüncesiyle odama geri dönüp yatağıma yattım.

Bugün dersimiz de yoktu ve tek istediğim akşama kadar uyumaktı. Kafamı yastığa koyduğum gibi tekrar uykuya dalmıştım.

"Jeongin uyan artık!!"

"Hayvan mısın Jeongin akşam oldu!!!"

Duyduğum ses yüzümü buruşturmama neden olurken telefonuma uzanmıştım ama şarjı bittiği için kapanmıştı. Hemen şarja takıp hızla yataktan kalktım. Üzerime bir tişört geçirip salona geldiğimde diğerlerinin gitmiş olduklarını fark ettim.

Yemek masasında oturmuş kahve içiyordu. Masaya yaklaşınca bana da yaptığını fark edip önüme çektim fincanı.

"Dün gece nasıl eve geldik?" dedim kahvenin sıcaklığına bakmak için fincanı dudaklarım götürürken.

"Dün gece nasıl eve geldik mi? Cidden mi Jeongin? Bence asıl soru dün gece seni nasıl eve getirdiğimiz olmalıydı." dedi gözlerini devirerek.

Sinirli olduğu belliydi ama neyse sinirli olduğuna dair en ufak fikrim yoktu. Ne yapmış olabilirdim ki dün gece?

"Hatırlamıyorum." dedim sessizce.

"Hatırlamıyorsun öyle mi aferin, en azından kız sorun çıkarmadı fazla."

"Kız mı?"

"Hyunjin diye sarılıp öptüğün kız Jeongin hatırladın mı?"

"NEE?? Öpmek mi?" diye tam anlamıyla bağırmıştım.

"Evet öpmekle kalsan yine iyiydi. Cidden çok zor bir geceydi. Neyse ki Hyunjin Amerika'da, hiçbir şeyden haberi olmaz."

O an sadece kendime kızmıştım. Çünkü tek suçlu bendim, onlar zorla götürmüş olabilirdi ama  o kadar içmek tamamen benim kararımdı ve içmeyebilirdim. Sinirle odama geçip telefonumu açtım.

Hyunjin'den gelen mesajların sayısı o kadar fazlaydı ki ama gözüme son mesaj çarpmıştı sadece.

'ben koreye dönene kadar konuşmasak ikimiz içinde daha iyi olacak, bana ulaşmaya çalışma ya da yazma.'

the elysian fields | hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin