otuz üç

844 95 30
                                    

"Abla."

"Abi."

İkimizde şaşkınca birbirimize bakarken ablam gelip ikimize birden sarılmıştı. Burada olduğumuzu nereden öğrendiklerini ve neden burada olduklarını merak ediyordum açıkçası.

Sehun hyung "Mina istersen bırak yoksa boğacaksın." dediğinde ablam bizi bırakmıştı.

"Sizin ne işiniz var bakalım hastanede?"

"Hyung bu ne biçim soru. Kahve içmeye gelmedik herhalde, bir arkadaşımız kaza geçirmiş ondan geldik." diyerek Sehun hyungun saçma sorusunu yanıtlamıştım.

Birden yoğun bakım kapısının açılmasıyla dışarıya gülerken ağlayan Minho çıktı. İyi bir şey mi oldu yoksa kötü bir şey kesinlikle kestiremiyordum. Sinirleri bozulmuş gibi aynı zamanda sevinmiş gibi bir yüz ifadesi vardı suratında.

"Sanırım hayati tehlikesi yok şuan. Sadece uyuyor ve tahminen 3 gün içinde uyanabilir."

Duyduğumuz cümleyle Hyunjin de bende Minho'ya sarılmıştık. Bir süre sonra ablam ve Sehun hyunga durumu anlatıp göndermiştik. Ablam ne kadar kalmak için ısrar etse de Sehun hyung ikna edip götürmüştü.

Bir süre daha oturduktan sonra kantine inip Minho'ya zorla da olsa bir şeyler yedirmiştik. Sabaha kadar yoğun bakımın önünde belki uyanır diye beklemiştik ama hiçbir gelişme olmamıştı. Minho'nun içeriye girmesine de izin vermemişlerdi ve sinirliydi şuan.

Akşama kadar beklemiştik ama hiçbir şey olmamıştı. Ben Minho ve Hyunjin'e kahve almaya giderken bir adam ve kadın ağlayarak bizimkilerin yanına gidiyordu. Ben de hemen yönümü değiştirip geri dönmüştüm.

Jisung'un annesi ve babasıymış gelenler. Ben de dünden beri ailesi nerede diye düşünüyordum ama belki vefat etmişlerdir diye sormak istememiştim. Anladığım kadarıyla yurt dışından geldikleri için bu kadar geç kalmışlardı.

Minho ve ben durumu açıkladıktan sonra ben biraz onları sakinleştirmeye çalışmıştım. Arkamı döndüğümde karşı duvara yaslanmış Hyunjin iki parmağıyla yanıma gel işareti yapınca dizlerimin üzerine çöktüğüm yerden kalkıp yanına gittim.

"Burada daha fazla kalabalık yapmayalım, biz eve dönelim senin zaten dersin var yarın güzelce dinlenmelisin." dediğinde onu onayladım. Ailesi ve Minho yanındaydı. Yarın gece belki Minho'yu eve gitmeye ikna edebilirdik.

Hastanenin önündeki taksilerden birine bindiğimizde bu sefer Hyunjin kafasını omzuma koymuştu. Nazikçe dağınık saçlarını okşarken çoktan taksinin durmasıyla eve geldiğimizi anlamıştım.

Hyunjin kendi apartmanlarına yöneldiğinde kolundan tutup "Neden benimle kalmıyorsun?" diye sormuştum.

"Kıyafet alıp geleceğim sadece merak etme."

Kafamı sallayıp eve girmiştim. Hyunjin gelene kadar duş alırım diye düşünüp hızla üzerimdekilerden kurtulup duş aldım. Üzerime bir şeyler giyip evi havalandırmak için salonun ve odanın balkonun kapısını açmıştım.

Yemek sipariş edeceğim sırada kapının çalmasıyla telefonu şortun cebine atıp kapıyı açtım. Hyunjin elindeki küçük çantayı kenara koyup ayakkabılarını çıkarırken ne sipariş edeceğimiz hakkında konuşmaya başlamıştık. En hızlı gelecek olan pizza olduğu için pizzada karar kılıp sipariş vermiştik.

"Pizzalar gelene kadar duşa giriyorum."

"Havluların yerini biliyorsun." deyip yine de arkasından gitmiştim.

"Ben eşyalarını dolaba koyarım sen git duşunu al." dediğimde havluyu ve temiz kıyafetlerini alıp banyoya gitmişti.

Pizzaları kuryeden alıp masaya koydum. Getirdikleri kola soğuk olmadığı için sinirlenip mutfağa bırakırken dolaptan sprite alıp çıkardım. Bardakları masaya koyarken Hyunjin masaya doğru geliyordu.

the elysian fields | hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin