Chapter 6

26 7 25
                                    

Uzun ve yorucu geçen bir günün ardından Chan yaslandığı sandalyesinde gerindi. Sarı, kıvırcık saçlarını elleriyle dağıttı ve uykusuzluğun belirtisini veren kan toplanmış gözlerini ovaladı. Saatlerdir araştırma yapıyordu. İlk Aire bulunduğu gibi arkadaşının söylediğine göre ilk Fuego da bulunmuştu. Yüzyıllar sonra ikisinin de ilk defa aynı anda ortaya çıkması bir tesadüf olabilir miydi? Zihninde tozlu raflarda bulunan bir sürü düşünce vardı. Bir rüzgarın çıkmasını ve zihnindeki bütün tozlu düşüncelerin uçup gitmesini istiyordu Chan.

~
2 ay önce ailesini ziyaret etmek için ülkesi Avustralya'ya gitmişti.

Annesi ve babası uzun zaman önce boşanmıştı. Babası boşandıktan sonra Kore'ye taşınmış ve kariyer hayatını orada devam ettirmişti. Chan da 18 yaşına girdiği zaman üniversiteye gitmek için Kore'ye, babasının yanına gitmişti. Kardeşleri ve annesiyle ayrı kalmak her ne kadar onun için ilk başta zor olsa da artık alışmıştı.

Evlerine gittiği zaman annesi ve kardeşleri onu çok güzel karşılamışlardı. Annesi, oğlunun en sevdiği yemekleri yapmış ve bunları oğluna kendi elleriyle yedirmişti. Kardeşleri ise annelerinin yanında bebekleşen abilerine gülüyorlardı. Chan, kardeşlerinin kendisiyle dalga geçtiğini görse de anneleri yanında olduğu için sesini çıkarmamıştı. Ne de olsa annelerinin olmayacağı bir zaman mutlaka olurdu.

Uzun ve özlem dolu geçen bir akşam yemeğinin ardından Chan hava almak ve yediklerini eritmek adına yürüyüşe çıkmıştı. Kulaklığından gelen şarkı ve akşamın serinliğinde esen ılık rüzgar Chan'ın içini gıdıklıyordu. Bahar akşamlarını bu şekilde değerlendirmek Chan için vazgeçilmez bir tutkuydu.

Yarım saat kadar yürüdükten sonra Chan kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. İleride kararan ve yoğunlaşan bulutlar fırtınanın habercisiydi. Kendisi eve dönemeden o kara bulutlar etrafını saracak ve fırtınada kalacak gibi duruyordu. Fırtına onu yakalamadan eve gitmeye karar verip adımlarının yönünü değiştirdi.

Her ne kadar hızlı ve büyük adımlar atsa bile eve varamadan fırtınaya yakalanmıştı Chan. Kara bulutlar her yeri karanlığa gömmüştü. Rüzgar etraftaki her şeyi uçuruyordu...

***

Felix kulağında kulaklığıyla müzik dinleyerek okul kursundan eve doğru yürüyordu. Normalde sevgilisi Wooyoung ile dönerdi ama bu sefer de yalnızdı. Arada Wooyoung önemli işim var diyerek onu ekerdi. Bugün de o günlerden biriydi. Ancak Felix bunu sorun etmiyordu. Anlayışlı birisiydi. Sevgilisinin işi olabilirdi.

Havanın erken kararacağını anlayarak adımlarını hızlandırdı Felix. Amacı güneş batmadan eve gitmekti. Her zamanki yolu yerine evlerine daha kısa sürede varacağını düşündüğü başka bir yola girdi.

Evlerinin aşağısındaki mahalleye geldiğinde dinlenmek adına adımlarını yavaşlattı. Yorulduğu için göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu.

Tekrar hızlanacakken önünden geçtiği parkın yanında adımlarını tamamen durdurdu. Nefesinin kesildiğini hissetti Felix. Daha kendisi anlamadan gözlerinden yaşlar akmaya çoktan başlamıştı.

Sevgilisi Wooyoung, parkta kendi yakın arkadaşı San ile öpüşüyordu. Gözyaşlarından dolayı görüşü bulanıklaştı Felix'in. Adım atmak, oraya gitmek istiyordu ama ayakları tutmuyordu sanki.

Orada geçen dakikaların ardından kendini toplayabildi Felix. Wooyoung ve San birbirinin dudaklarından hala ayrılmamışlardı. Yüzündeki gözyaşlarını silmeden sevgilisinin yanına adımladı.

nightmare | hyunlixWhere stories live. Discover now