four

4.3K 435 405
                                    

Jennie'den

Dediği şey ile biraz garip hissetsem de sinirle konuştum.

"Sırf güzelim diye bunları yaşamak zorunda mıyım?"

"Değilsin. Ona bir lafım yok. Ama orospu çocuklarını durduramıyorsun veya ayırt edemiyorsun. Maalesef."

Haklıydı. O yetişmeseydi uzun süre toparlanamayacağım bir olay yaşayacaktım belki de.

"Çok teşekkür ederim, sen olmasaydın kötü şeyler olacaktı."

"Etrafına karşı daha dikkatli ol. Bir şey sezersen yanıma gel."

"Tamam."

Tam gideceğim sırada beni durdurdu.

"Dur."

Ona doğru dönüp sorar gözlerle baktım.
"Bir şey mi oldu?"

Kenardaki çantadan bir şey çıkarttı. Yanıma doğru yürüdü ve elindekini uzattı. Biber gazıydı.

"Tulumunun cebine koy. Her ihtimale karşı."

Başta kötü biri gibi dursa da öyle olmadığını bugün anlamıştım. Hatta telefona izin verdiği gün anlamıştım. Kuzeyli olması umrumda değildi. İnsan insandı her şeyden önce.

"Teşekkür ederim." Tulumumun fermuarlı geniş cebine küçük biber gazı şişesini koydum ve fermuarı çektim.

İki eliyle kollarımdan tutup ona bakmamı sağladı. "Bak, bu tarz şeylerde berbat biriyimdir. Teselli cümleleri falan kurmayı beceremem. Bugün yaşadığın şey için üzgünüm."

"Sen beni kurtardın sonuçta. Bir şey olmadı. İyi yönünden bakıp zihnimden atmaya çalışıyorum."

"Gece başını yastığa koyduğunda o görüntüler gözünün önüne gelir." Sanki yaşamış gibi konuşmuştu.

"Fazla emin konuştun."

"Eminim çünkü. Sadece daha az takmaya çalış. Uyumaya çalış. Diyebileceğim başka bir şey yok."

Düşünceli birisiydi. Sandığımın aksine vicdani duyguları taşıyordu.

"Vicdansız birisindir diye düşündüm başta, doğal olarak. Ama öyle değilmişsin."

Bu dediğime gülmüştü. "Korelisin belki de ondandır."

"Kuzeylisin."

"Küçük yaşta Çin'e kaçtım."

Geri çekilip yandaki sandalyeye oturmuştu. Bana da yanındaki sandalyeyi gösterdiğinde oturdum.

"Nasıl kaçtın?"

"Babam bir gemiyle beni Çin'deki arkadaşının yanına yolladı. Öyle."

"Üzgünüm ama kuzeyli olmak aşırı boktan olmalı."

Bu dediğime de gülmüştü. "Öyle zaten. Üzgün olmana gerek yok. Biz de sevmiyorduk."

"Ailen hala orda mı?"

"Maalesef."

Onun adına üzülmüştüm. Babası ise oğlu için elinden geleni yapmıştı. Fakat burda, bir adada asker olmuştu.

"Nasıl buraya geldin? Nasıl asker oldun?"

"Bunları sana anlatamam."

Sonuçta efendi dedikleri adamın hükmü sürüyordu. Büyük ihtimalle yasaktı. Ayrıca bir köleye de anlatmaması doğaldı.

"Peki."

Aklıma takılan bir şeyi daha sormak istiyordum.

"Bir soru daha sorabilir miyim?"

savior on the island, taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin