GİRİŞ

6 1 2
                                    


DELLA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN BİR SAYFA

"Tarih yazmaktan nefret ettiğim günlerden biri daha..

İnsanlar onlardan kaçmak istediğimi neden anlayamıyor? Hepsinden nefret ediyorum. Neden kendime ördüğüm duvarları yıkabileceklerini sanıyorlar ki? Ben buyum, kimseye beni sevmesini söylemedim. Sevmediklerini de biliyorum zaten. Hepsi yalancı... Kimseye inanmıyorum, 'Ben insanları sevmem, onlar da beni sevmezler kural bu. Onlardan kaçıyorum, benden kaçmaları için uğraşıyorum. Bunu neden yaptığımı kimsenin bilmesine gerek yok, ben farklıyım işte! Hep söyledikleri gibiyim... Hep alay ettikleri gibiyim; bir Ucubeyim!

Her şey bu kadar iğrençken, annem taşınmamız gerektiğini söylüyor. Başka bir ev, neyi değiştirir? Ben hala ölmek için gün sayarken... Artık birinin gelip her şeyin bittiğini söylemesini ve tüm hayatımın bir rüya olduğunu öğrenmeyi istiyorum. Ama hayat asla kitaplardaki gibi olmaz değil mi? Belki de en yakın arkadaşım olmalarının sebebi budur, kim bilir.

Anlatacak çok önemli anlarım olmadı aslında. Beni dinleyen de yoktu. Ufak tefek çatışmalarım var içimde. Ben ve benden ibaret dünyam, bazen annem ve kız kardeşimi dahil etsem de genel olarak karanlık bir odada terk edilmiş durumdayım. Tüm dünya zihnimin derinliklerinde bir çukur olsun diye dua ediyorum. Aslında daha aydınlık bir dünyaya sahip olmayı istemek bile beni korkutuyor. Evet, mutlu olmaktan korkuyorum. İnsanoğlu böyledir işte, bildiği acıyı bilmediği tatlıya değişmez. Yıllarca karanlıkta yaşamış biri, aydınlığa cesaret edemez. Bunu istediğim zamanlar da oldu ama sonunda kendimi dolabıma kapanmış içimdeki kızı teselli ederken buluyorum. Tıpkı üç hafta önce sahilde olanlar gibi... O gün yazmadım çünkü uzun zamandır yazmak istemiyorum. Yazmak bile beni rahatlatamıyor artık. İçimi kemiren merak duygusu yüzünden benliğimi kaybetmiş gibiyim. Garip bir şekilde o günü unutamıyorum. Yıllardır birilerinin beni izlediğini düşünüyorum, daha doğrusu hissediyorum ve bundan hep rahatsız oldum. Fakat o gün bu his yerini bambaşka bir şeye bıraktı. Benim ne olduğunu bilmediğim bir şeye. Tıpkı beynimde bir arı vızıldaması gibi hissettiriyor. Ya da kalbimin hemen altındaki bir köz varmış gibi. Bir şeyler olacak ve ben bunu hissediyorum.

Maria ve arkadaşlarından uzakta, rüzgarın yüzümü okşayışıyla huzur buluyordum. Bir şekilde insanlardan uzak durmak zorunda kalmak beni bunu tercih eden birine dönüştürdü. Kimin etrafta olduğu umurumda olmadan öylece oturuyordum. Ardından daima üzerimde hissettiğim gözler beni yalnız bırakmışçasına bir boşluk hissiyle ürperdim. Herkese yaptığım gibi kendimi de kulak ardı edip kafeden içecek almak için eşyalarımı toplayıp yürümeye başladım. Kalbim bir anlık bir merak hissiyle sarsılırken, bu his çok farklı bir hisse dönüştü. Birden, yani nasıl olduğunu anlamadan birinin nefesini hissettim. Dudaklarımdaydı. Ardından etrafa bakındım, kimseyi göremeyince kafeye girdim. İçeceğimi almak için ilerlerken biriyle göz göze geldim. Komik gelecek belki ama birden kendimi bir kozanın içindeki kelebek gibi hissettim. Etraftaki sesler birden karıştı, görüntü bulanıklaştı. Kulaklarım ve gözlerim, hatta tüm duyularım sadece onun gözlerinin yaydığı enerjiden besleniyormuş gibi, ona kapıldım. Geride kalan her şey diğer dünyaya aitti. Onun gözleri... Onu tanıyordum. O gözleri daha önce de görmüştüm. Fakat yüzünü hatırlamıyordum. Kelebeğin kabuğunun içindeki iki ruh, birbirimize doğru çekiliyor gibiydik. Belki de çekim alanında olan tek kişi bendim, emin değilim. Tek bildiğim istemsizce ona doğru adım attığımdı. Bu kutsal bir buluşma ya da etrafta çiçeklerin uçuştuğu bir evlilik gibi olmayacaktı. Sanki ona yavaşça yürüyüp hızla koşacak ve gök gürültüsüne dönüşüp büyük bir patlamayla yok olacak gibiydim. Bakışlarım ondan kurtulmaya çalışırken yine ona takılıyordu. Gülümsediğini fark ettim. Ve o dudaklara olan yakınlığımı hissettim. Uzağımda olmasına rağmen onu hissediyordum. Ufak adımlarımı durduran yine ben oldum. İçimdeki küçük kızın ışığa kapıldığını gördüğüm anda onu tutup kendime çektim. Derin bir nefes alıp gözlerimi kısa bir anlığına kapatıp açtım. Dikkatimi toparlayıp içeceğimi almaya gittim. Gariplikler silsilesine bir yenisini daha eklemek gerekirse; zannımca onu benden başka kimse görmüyordu. Çok garipti ama kendimi o tarafa bakmamak için zorladım. Belki bir dakika belki de seneler sürdü, emin değilim. Sonra birden, boşluğa düşen bedenim titredi. Hisler, geldikleri gibi birden yok olmuştu. Büyük bir cesaretle onun olduğu tarafa dönünce, gittiğini fark ettim. Titriyordum. İnanılmaz derecede titriyordum ama korktuğum için değil. Bu korkudan daha yüce bir histi. İliklerime kadar işleyen bir his. Kafeden çıkacakken biri, dışarıdan gelen biri kapıyı açtı. Kapıya dokundum ve tam önümde durduğu için çekilmesini bekledim ama o hala kapıyı tutuyordu. Kafamı kaldırırken çok sinirliydim. Fakat 'o' tam karşımdaydı. Gülümsedi, onu gördüğümden emin olduğu o anda kapıyı bıraktı. Eve kadar koştum. Kendimi dolaba kapattım. Burada olmadığını biliyorum ama onu unutamıyorum. Bu çok garip.. Buz gibi suyun verdiği yanma hissi gibi batıyor kalbime. Her düşündüğümde yeniden sürükleniyorum o âna ve ne zaman gülüşü, elini kapıdan çekişini anımsasam kendime bir delik kazıp içine giresim geliyor. Soruların beynimi yemesi pek alışık olduğum bir durum değil. Ben siyah ya da beyazı tercih ederim ama o gri. Kirli olmak ve temiz olmak ya da iyi olmak ve kötü olmakla alakalı değil; yalnızca gri. Karanlık ve aydınlık arasında. Korkum ve arzum arasında. Neden tanımadığım birine bu kadar büyük anlamlar yükleyip duruyorum?"

JACK'İN DREW'E YAZDIĞI MEKTUP

"Tarih yazmaktan nefret ettiğim günlerden biri daha..

Eğer bu lanet mektuplarımı biriktiriyorsan canına okurum! Çünkü birazdan bir bebek gibi, yani senin gibi konuşmaya başlayabilirim. Hemen o aptal sırıtmayı suratından sil, ben ciddiyim.

Konser güzel geçse bile hayat her zamanki kadar berbat. Kurallar... Sasha'nın kıskançlıkları.. Ona aşık olup olmadığımı bile bilmiyorum. Sadece olması gereken bu. Kurallar gün geçtikçe sinir bozucu olmaya başladı. Bazen yıldızları izlerken düşünüyorum, kaçmak ne kadar zor olabilir ki? Ama bunu yapamam. Biliyorsun dostum geride bırakamayacağım koca bir gezegen var. Yapamam demişken, bu sıralar beynimi ben kontrol etmiyor gibiyim. Neden bilmiyorum ama sürekli onu düşünür oldum. Fouoemi... Onda farklı olan ne bilmiyorum ama şu lanet hissi bir kenara atmazsam başım derde girebilir. Dudakları ölümümü bağıran bir Otanant asla zihnime adım atmamalı. Bu alenen intihar olur. Kendime anlam veremiyorum, bunu düşünmeden bir anım geçmiyor.

Onu sahilde gördüğüm gün sanki daha önce hissetmediğim bir şey hissettim. Sanki hep bunu hissetmek için doğmuş ama ilk kez o gün bulmuştum bu hissi. Ayrıca gözleri. Bana bir şeyleri hatırlatıyor. Önceki hayat denen şey gerçekse eğer, o gözleri o hayatımda çok görmüştüm. Buna eminim. Beni kafede gördüğünde ne hissettiğini bilmiyorum. Her şeyi unutması çok iyi olurdu ama bu imkansız. Hem, o unutsa bile ben unutabileceğimi pek sanmıyorum. Ne bana bakışını, ne de bana hediye ettiği bu hissi. Beni gördüğünde şaşıracağını biliyorum. Bu yüzden ona kimsenin olmadığı bir yerde ulaşmak istiyorum. Her neyse fazla gevezeliğe gerek yok! Şimdi gidip hayranlarımla resim çektirmem gerekiyor. Bunları yazmazsam içimde bir yerde patlar ve beni öldürürdü galiba. Onu bulduğumu henüz kimseye söylemezsen sevinirim dostum. Her zamanki gibi yaramaz bir prensin arkasını toplayan arkadaş rolüne bürünmen beni mahcup ediyor. Bu sefer kendi yolumdan gittiğim için pişman olmayacağım, olmayacağız. Büyük konseyin ikimizi de infaz edebileceği gerçeğine rağmen bu işe girmek istiyorum. Eğer birilerini kurtaracak bir yönetici olacaksam, bunu bir başkasının canını yakarak yapmayacağım. Uzun lafın kısası; artık gerçek bir kurt olma vaktim geldi. Eski usul mektuplaşma işini akıl ettiğin için sana minnettarım. Sevgilerimle

Ayrıca bunu yaktığına emin ol. Evrenin herhangi bir yerinde bu yazdıklarımın zerresini bulursam, çok uzun bir hayatın olmaz..." 

THE DARK - ImpossibleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin