Sabaha karşı üç sularıydı. Işıklandırılan havuz ve uzun direkli lamba ortama yeterli aydınlığı sağlıyordu. Fakat herkes çok gergin bir şekilde etrafta volta atan Doruk'a bakıyordu. Kafes'te öğrendikleri bilgiden sonra apar topar Mert'in evine atmışlardı kendilerini.
Esmer olan bu dövüşün nasıl böyle bir güne geldiği anlamakta zorluk çekiyordu. Bir gün karşı karşıya gelecekleri belliydi fakat neden bugündü. Tam olarak kara bahtını sikmek istiyordu. Bir işi bile doğru düzgün gitmiyor, planladığı her şey tek tek götünde patlıyordu.
Yusuf...
Çocukluğundan tutun şimdiye kadar uzanan bir pişmanlıktı Yusuf. Ailelerinin vasıtasıyla 'arkadaş' olsunlar diye tanıştırılan bir ikiliydi. İlkokuldayken her şey küçük düşmanlıklarla başlamıştı. Basit kavgalar edip tartışıyorlardı. Ortaokulda farklı sınıflara düşmüş olmalarına rağmen aralarındaki düşmanlık büyümeleriyle birlikte daha da artmıştı. İşin içine kan girdiği ilk kavgalarını yedinci sınıftayken etmişlerdi. İkisi de düşkündü dövüş tarzı şeylere.
O günden sonra kavgaları boyut atlamıştı bir anda. Artık aralarında sadece laf dalaşı yoktu. Birbirlerinin canını yakıyorlardı bile isteye. İşin asıl çığırından çıkması da lisenin ilk senesi aynı okula düşmeleriyle olmuştu. Doruk ondan kurtulacağını düşünmüştü liseye geçerken. Fakat kazandığı tek şey koca bir hayal kırıklığıydı.
Lisedeyken karşılıklı o kadar şey yapmışlardı ki birbirlerine. Mesela Doruk bir çok kez Yusuf'un klostrofobisi olmasını kullanıp onu dar bodrum katlarına kilitlemişti.
Yusuf onun aylarca hazırlandığı atletizm yarışmasını uyku haplarıyla kaçırmasını sağlamıştı.
Bunlar sadece birbirlerine yaptıkları şeylerden birer örnekti. Aralarındaki sidik yarışması gittikçe beter hale gelmiş gerçek bir düşmanlığa evrilmişti. İşlerin gerçekten kötü hale geleceğini anlayan ailesi Yusuf'u başka okula aldırmıştı. Artık gereksiz tesadüfler harici birbirlerinin yüzünü bile görmüyorlardı. Ta ki bir kaç hafta önce Kafes'te karşılaşana kadar.
Birbirlerini gördükleri anda ikisi de şaşkın bakışlarla birbirine bakıp küçük laf atışmalarıyla yetinmişlerdi. Doruk çocukluğundan beri nefret ettiği kişiyle dövüşe çıkacağını anlamış ve o günü iple çekmeye başlamıştı.
Büyük bir heyecanla beklediği dövüş kolunun incindiği güne geldiği için de haliyle öfkeliydi fazlasıyla. Hoş gözünü bürüyen hırs duygusuyla incinen kolu bile umurunda değildi. İnatla yarınki dövüşe çıkacağını söylüyordu havuzun kenarında volta atarken.
"Kardeşim sinirlisin eyvallah da, bu kolla dövüşe çıkmak ne demek oğlum?"
Mantıklı düşünemiyordu kesinlikle. Bu yüzden de Mert ve Sinan boş bir çabayla onu ikna etmeye çalışıyorlardı fakat konu Yusuf'tu. Geri adım atmayacağı konuların en başında geliyordu o çocuk.
"Ne yapayım Sinan sen söyle. Dövüşe girmeyeyim de ağzına laf mı vereyim o itin."
"Ulan şu kolunla dövüşe girsen ne girmesen ne?" diye sinirle sesini yükseltmişti Mert.
Doruk kabul etmeyerek kafasını hızla iki yana sallamıştı. Beyni sadece hırsla doluydu.
"Merak etme kardeşim onu yere tek kolla da sererim ben."
Mert Sinan'ın yüzünde de olan bıkmış bir ifade ile ofladı.
"Yok birader sen böyle bir çocuk değilsin normalde Yusuf deyince bütün beynin error verip karşı tarafı yok etmeye odaklanıyor anasını satayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefretin Kalbi
Fiksi RemajaBir insan başka bir insanı nasıl severdi? Severken nefret edebilir miydi? Ya da olmaması gerekirken bile bile ona gider miydi? Kim bilir?