6 hafta sonra
Aldığım suyun parasını sahibine uzatıp kantinden çıktım. Savsak adımlarla okul binasına doğru ilerlerken önümde duran bedenle durmak zorunda kalmıştım.
Yolumu kesen kişi Poyraz'dı ve bu sefer yanında saz arkadaşları yoktu. "Naber"
"İyiyim."
"Aynısını sen de bana sormayacak mısın?"
"İşim var." Yanından geçip gitmeye çalıştım ancak tam önüme bir adım atarak tekrar yolumu kesti.
"Şu adam, İsmail midir nedir..." yüzüne memnuniyetsiz bir ifade yerleştirdi "Aranızda ne var?"
Onun ciddi haline tanık olduğum nadir anlardan birindeydim, dalga geçmek için sormadığını görebiliyordum. Ama bu konunun bu kadar üzerine düşmesi bir türlü anlamlı gelmiyordu.
"Sakın yine 'arkadaşım' falan deme. Sarılırken görüyorum sürekli sizi."
"Seni ilgilendirmiyor."
Cevabıma karşılık kaşlarını çattı. Üzerimde, ona bu şekilde çıkışsam da artık bana dokunmaya cesaret edemeyeceğini bilmenin rahatlığı vardı. Bana eskisi gibi davranmaya kalkamazdı, tabii öğleden sonrasında canı güzel bir dayak yemek istemiyorsa.
"Bak, ondan uzak durman senin için iyi olur. O adam tehlikeli."
Duyduğum şeyle tüm bedenimde bir panik dalgası yükseldi. Onun hakkında ne biliyordu? Benim bildiğim kadarına sahipse İsmail'in nasıl bir tehlikenin altında kalacağını hayal etmek istemiyordum. Hapse girebilirdi. Ondan ayrı kalmanın düşüncesi bile canımı çok fena yakıyordu.
"Neyden bahsediyorsun?" Yüz ifademi düz tutarak beynimde alarmlar çaldığını belli etmemeye çalıştım. Ne kadar başarılı olduğumu ise hiç bilmiyordum.
"Arkadaşlarım onu geçen gün birini hastanelik ederken görmüş. Herif araya girenlere bile saldırmış."
Anlattıklarından sonra hissettiğim rahatlamayla derin bir nefes verme isteğimi güçlükle bastırdım. İsmail'i asıl zor duruma sokacak şeyi bilmiyordu: onun katil kimliğini.
"Garip olansa dayak yiyen adam şikayetçi bile olmamış. Şimdi söyle bana, bu durum sevgilini ne tür bir manyak yapıyor?"
"Elbet bir sebebi vardır." dedim net bir şekilde. İsmail bir manyak falan değildi, hakkında bu şekilde konuşulduğunu duymak sinirlerimi bozmuştu. Kabul ediyordum, anlattıklarına bakıldığında korkunç bir insan tablosu göz önüne geliyordu. Ama onu benim gibi kimse tanımıyordu.
Ben onun, korkusuzluğundan beslenen cesaretinin ve vurdumduymazlığının yanında, beni incitmekten deli gibi korkan tarafını görmüştüm. Nasıl onu kendim için bir tehlike ilan edebilirdim ki? "O sandığın gibi biri değil."
"Nasıl bu kadar emin ol-"
"Sana ne?" Sesimi yükselttiğimde gördüğüm şaşkınlık benden bunu beklemediğinin belirtisiydi.
"Sen kendini ne sanıyorsun da onu bu şekilde yargılıyorsun? Siz de aynı şekilde beni hastanelik etmediniz mi? Asıl manyak olan sensin."
Ağzını açtı ama bir süre hiçbir şey söylemedi. Gözlerini yere indirdi. Haklı olduğumu biliyordu. "Ben... İstemedim. Hatırlarsan onu yapan Emin'di."
"Yeter bu kadar. Çekil önümden." Yanından geçip gitmek istediğimde yine izin vermeyip kolumdan tuttu. Şimdi o da benim kadar sinirli gözüküyordu.
"Konuşmam bitmedi."
"Yeter dedim! Sana ne tüm bunlardan? Beni rahat bırak, hayatım hakkında yorum yapma!"