4

450 36 147
                                    

Okul gömleğimi giydikten sonra odamdaki boy aynasının karşısına geçtim. Aldığım darbeler düne göre etkisini daha belirgin gösteriyordu. Sol gözümün etrafını çevreleyen, şakağıma kadar uzanan, sarılarla karışmış büyük mor bir halka vardı. Yüzümün diğer tarafı ise elmacık kemiğimin üzerindeki kızarıklıkla renklenmişti. Berbat görünüyordum. Emin beni gerçekten sağlam benzetmişti!

Parmaklarımı şişmiş dudağımda gezdirdim. Cildimdeki izleri okula gittiğimde Aleyna'nın makyaj malzemeleriyle kapatabilirdim ancak sanırım dudağımın kenarındaki kabuk tutmuş yara için yapabileceğim bir şey yoktu.

Kırmızı ceketimi üzerime geçirdim ve hızlı adımlarla merdivenlerden indim. Ayakkabılarımı alıp sokak kapısını  arkamdan kapatırken sessiz olmaya oldukça dikkat etmiştim. Babamla bu halde karşılaşmak istemiyordum. Eğer karşılaşırsak, suratımı morarmış halde gördüğü son seferde yaptığı gibi; nasıl daha kendimi korumayı bile beceremediğim, ne kadar yetersiz bir erkek çocuğu olduğum hakkında söylenirdi. Bu, sabahın köründe katlanabileceğim türden bir kafa ütülemesi değildi. Evden biraz daha erken çıkıp, artan vaktimi boş sokaklarda müzik eşliğinde yürüyerek veya sınıfta ilk dersin başlangıcına uyuyarak kullanmayı tercih ederdim.

Ayakkabılarımın bağcığını bağlamak için kırdığım dizlerim üzerinde doğrulurken yüzümü ekşitmeme engel olamadım. Hareket ederken kaburgalarım ve karın boşluğum ağrıyordu.Görmezden gelmeye gayret ederek ilerlemeye başladım.

Köşeyi dönüp diğer sokağa girdiğimde karşıma çıkan ilk şey siyah lüks bir arabaydı. Fazlasıyla tanıdık bir araba... Burada ne işi vardı? Tesadüf olmak için fazla mantıksızdı, beni görmeye mi gelmişti? Dün arabasında kalan bana ait bir eşyayı geri getirmiş olabileceğini düşündüm, ama hayır, düşürmüş olabileceğim hiçbir şey aklıma gelmiyordu.

Adımlarımı kaputun üstünde ellerini ceplerine koymuş şekilde oturan adamın önünde durdurdum. Beni görünce sanki her gün bu noktada, bu saatte buluşuyormuşuz gibi sıradan bir ses tonuyla "Günaydın." dedi ve ayağa kalktı.

"Günaydın." Onun aksine şaşkın ve sorgular biçimde cevap verdim.

Aracın yolcu kapısı açıp bana döndü ve aynı ses tonuyla konuştu. "Bundan sonra seni okula ben götürüp okuldan ben alacağım."

Bir dakika. Ne oluyor?

"Hayır, bunu yapmıyorsun." dedim kulağa onun kadar kendinden emin gelmeye çalışarak.

"Evet, yapıyorum. Eğer o piç kuruları seni benimle görürlerse geri çekilecekler. Önemsiz bir şey yüzünden bir daha zarar görmeni istemiyorum."

Son cümlesiyle beraber birkaç saniyeleğine bulunduğum yerden koptum, ne yaptığımızı, ne hakkında konuştuğumuzu unuttum. Sadece kendimi değerli hissettiren yabancı bir duygunun ruhumdaki canlandırıcı etkisine tanıklık ettim. Beni önemsediğini söylüyordu. Bunu duymak o kadar güzeldi ki, dudaklarım kıvrılıp geniş bir gülümseme sunmak için can atıyordu.

Uzun süren sessizliğime tepki olarak bir kaşını kaldırdığında girdiğim transtan ancak çıkabildim. Boynuna atlayıp teşekkür etmekle, neden sadece adını bildiği yabancı biri için bu iyiliği yaptığını sormak arasında gidip geliyordum. "Bunu yapmak zorunda değilsin." demekle yetindim, ancak sesimde az önceki kararlılıktan eser yoktu.

"Ama yapmak istiyorum. Hadi bin." bir şey daha söylememe müsaade etmeyen bir yüz ifadesiyle cevap verdiğinde dediğini yaptım. Kapıyı üstüme kapatıp sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.

"Bu saatte evden çıkacağımı nereden biliyordun?"

"Bilmiyordum. Yaklaşık bir saat bekledim." Gözünü yoldan ayırmadan cevap verdi. Gülümsememi görme ihtimaline karşı kafamı yanımdaki camdan tarafa çevirdim.

THE WOODS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin