"Ben koşuya çıkıyorum!" Salona doğru bağırdıktan sonra sonra merdivenlere oturup ayakkabılarımın bağcıklarını bağladım. Annemin bana sormaya hazırlandığı yaklaşık 20 soruyu duymamak için hızla kapıdan çıktım ve biraz tempolu yürümenin ardından koşmaya başladım.
Yanlış anlamayın, annemi seviyordum ve o iyi bir insandı. Sadece benimle ilgili her şeye karışmayı çok seviyordu ve bu beni sinir ediyordu. Bazı şeyler özel kalmalıydı, mesela günlük koşularım için nereye gideceğim gibi, orman gibi.
Bir keresinde ona en büyük sırrımı söylemek gibi bir hata yaptım. Öğrendikten sonra onun beni her zaman nasıl sevdiyse yine aynı seveceğini düşünmüştüm fakat yanıldım. Evet, annem beni hala seviyordu ancak artık farklı bir insandı. Aynı babam gibi. Tek bir fark vardı, babam beni sevmiyordu. O sadece annemin hatrına beni idare ediyordu.
Anneme her gün ormana gittiğimi söyleyemezdim, muhtemelen kalp krizi geçirirdi ve bir daha evden ayrılmama izin vermezdi. Ona koşu yapmak için gittiğim yer hakkında yalan söylemeyi düşündüm ancak berbat bir yalancıydım. İnanın bana, bu kadına ilk yalan söylemeye kalktığım zaman dersimi almıştım.
Bu konuyu konuşmaktan kaçmak çok daha kolaydı. Yine de, bir gün anlayacağından şüphem yoktu. Ancak o gün bugün değildi.
Tempomu yavaşlatırken yönümü ormanlık alanın girişine çevirdim, kimsenin beni görmediğini umarak.
Eğer yakalanırsam neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.Babam tepesi çok kolay atan bir adamdı. Birine kızdığı zaman...
Düşüncelerimi bir kenara bırakarak, gideceğim yola konsantre oldum. Dikkatli olmazsam kaybolabilirdim, burası çok tehlikeliydi.
Ormanın her yerine dağılmış vahşi hayvanların, öldürücü böceklerin ve daha kötüsü buralarda takılan tehlikeli insanların olduğu söylenirdi.
Yine de bunlardan herhangi birine kulak astım mı? Hayır.
Bu bölgelerde daha önce defalarca bulundum, ne vahşi bir hayvan ne de tehlikeli bir tip görmedim. Bu yüzden endişeli değildim.Benim korktuğum tek şey şerif tarafından yakalanmaktı, yani babam tarafından.
Beni buraya gizlice girerken görseydi kafamı koparırdı, özellikle de birinin ormana ulaşmasını engellemek için bir çit kurulduğu için. Bu berbat kasaba parayı harcayamak için en aptalca şeyi seçiyordu.
Ormana girebilmem, çitin göze çarpmayan bir yerinde içinden geçebileceğim kadar büyük bir delik açmamla münkün olmuştu. Günler sürmüştü, ama nihayet içeri girdiğimde buna değmişti.
Kimse beni buraya gelmekten alıkoyamazdı. Ne vahşi hayvanlar, ne katil böcekler ne de babam, ne de kasabada söylentisi dolaşan tehlikeli insanlar; hiç kimse. Küçük çalıların üzerinden atlamak, ağaç dallarında sallanmak, yüksek bir ağaca tırmanıp kuş sesleri eşliğinde etrafı seyretmek... Hepsini seviyordum.
Anlayacağınız, bugün, çitte açtığım yarığın tamir edildiğini gördüğümde, sinirden ağlayacak hale geldiğimi söylemek hafif kalırdı.
Tüm o sıkı çalışma ve zaman boşa gitmişti. Ancak bir daha aynısı yapmayacağımı sanıyorlarsa kesinlikle yanılıyorlardı. Bunun için kaç kez uğraştıkları veya ne kadar para israf ettikleri umrumda olmazdı. Her seferinde lanet olası çitte delikler açmaya devam edebilirdim.
Yanımda gerekli aletler olmadığı için bu işi yarına bıraktım. Zaten bugün koşu yapmam, kafamı temizlemem gerekiyordu.
Bugün o günlerden biriydi. Tüm öğretmenlerinizin sayfalar dolusu ödev vermeye karar verdiği, gördüğüm her şeyin ve herkesin sinirimi bozduğu günlerden biri. Okulun en büyük zorbasının beni tekrar kurbanı olarak seçtiği gün... Sanki yeterince derdim yokmuş gibi sürekli başka bir bokluk beni buluyordu.