4. Bölüm

39 38 0
                                    

Kaybetme korkusu... İnsan korkularının belki de en başında geliyordu. Sevdiğiniz bir insanı kaybetmekten delicesine korkardınız. Korku öylesine yayılırdı ki vücudunuza ne yapacağınızı şaşırırdınız.

Zaten korku, sadece kaybedecek bir şeyi olanları alt ederdi.

Korkuyordum. Hem de fazlasıyla. Annemle olan dünkü konuşmalardan sonra bana kızgın gitmesinden korkuyordum. Bana kızgın gitmemeliydi. Anneler kızlarına kızamazdı ki zaten. Yürekleri el vermezdi. Vermezdi, değil mi? Merih'in de korkuları vardı. Bu, araba kullanımından bile belliydi. Bana hızlı kullanıyorsun derlerdi ama Merih, sevdiklerinin başına bir iş geleceği zaman benden beter kullanırdı. Ve durum tam olarak bundan ibaretti. Annemi kaybedebilirdik. Neresinden vurulduğunu, durumunu, hiçbir şeyini bilmiyorduk. Zaten bilinmezlik de insanı yiyip bitirmiyor muydu? Bitirmek az kalırdı, tüketiyordu. Bilinmezlik insanı içten içe tüketiyordu. En kötülerinin başındaydı. En korkutucularının...

Araba, hastanenin önünde ani bir frenle durduğunda adeta arabadan fırladım. Arkamdan gelen koşma sesleri bir gram umurumda olmazken hastanede koşturmaya başladım. Asansörü es geçip merdivenleri ikişer ikişer çıkarak üçüncü kata geldim. Koridorun sonunda etrafa yayılmış ailemle adımlarım durduğunda teyzemi ağlarken, babamı da yerde gördüm. Başını elleri arasına almış öylece yere bakıyordu. Koşma sesleri yanımda son bulsa da ben babamdan gözlerimi çekememiştim. Savsak adımlarımı ona doğru atarken duyacağımdan korkuyordum. Annemi kaybetmiş olamazdık... Olamazdık, değil mi? Kaybedemezdik. Annemi kaybedemezdim. Babamın birkaç adım uzağında durup usulca yere çömeldiğimde yanımda benimle birlikte aynı hareketleri yapan iki kişi daha vardı. Benim gibi ölesiye korkan iki beden daha...

"Ba-baba?" Bizden önce konuşma gücünü de ancak Merih bulabilirdi zaten. Ben sesimi kaybetmiş gibiydim çünkü.

"Yaşıyor." Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi verirken kendimi yere bıraktım. Yaşıyordu, şükür ki. "Buna ne kadar yaşanmak denirse." Babamın sözleri kalbime bir hançer gibi saplandığında İren ve Merih'le göz göze geldik kısa bir an. Sonra yine babama döndük.

"O-o ne demek?" Zorlukla sesimi bulabilmiştim ama babam hala bize bakmıyordu. Duymaktan korkuyordum ama söyleyeceğini titreyerek aldığı nefesten anlamıştım.

"Sağ dirseğinden vuruldu... Tam dirseğinden."

"Ba-baba... Düşündüğüm değil de bana. Değil de." İren'in düşündüğünü bizde biliyorduk. Duymak istemiyorduk sadece.

"Kestiler... Benim dokunmaya kıyamadığım kadının... Kalbimin... Kolunu, kanadını kestiler." Babam ağlamaya başlarken ellerimle kulaklarımı kapattım. Duymak istemiyordum daha fazla. Duyamazdım. Duymamalıydım.

"Hayır. Hayır. Hayır." Kendimi bile zor duyuyordum bu ağlama seslerinde. Merih'in kolunu bana dolamasını bile sonradan hissedebilmiştim.

Annem... Senin kolunu bizim kanadımızı kestiler annem. Sen kolunu, biz kanadımızı kaybettik. Nasıl atlatacağız biz bunu? Nasıl dayanacağız buna? Seni nasıl zaptedeceğiz biz? Ya da babamı? Sen kollarını ona dolamazsan nasıl duracak o? Sen bize sarılamazsan nasıl durulacağız biz? Kim bize kol kanat gerecek anne? Sen bizim kolumuz, kanadımızsın. Şimdi biz yarım mı kaldık? Eksildik mi biz anne? Allah'ım... Dayanma gücü ver bana. Dayanma gücü ver anneme. Dayanma gücü ver babama. Dayanma gücü ver bize. Ne olur! Biz başka türlü dayanamayız buna. O kadar güçlü değiliz biz. Kaybetmeye alışık herkes, belki de... Ama böyle yarım kalmalara alışık değiliz. Bize sabır ver ne olur!

"HAYIR! HAYIR!" Annemin bağırmasıyla bakışlarımız anında odayı hedef almıştı. İlk tepkiyse babamdan gelmişti. Hızla yerinden fırlayıp odaya girerken bende yerimden fırlamıştım ama babam çoktan odaya girip kapıyı kilitlemişti.

Dikiş İzi (Kehkeşan 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin