windmill - lor [viii.]

94 14 0
                                        

Davette olup bitenler

Davete gittiğimiz yer oldukça şık bir yerdi. Gazeteciler davetin yapılacağı bu mekana adeta kamp kurmuşlardı. Girişte çekilen fotoğraflar yetmezmiş gibi kameraların ışıkları masamıza oturduğumuz an da yanıp sönmeye devam etmişti. 

Boğazımı temizleyerek Griand'a baktım. Oldukça sakin ve mutlu görünüyordu. Dün olanları sanki sadece ben yaşamışım gibi hissetmiştim. Griand neden etkilenmemiş gibiydi? Onun için her şey bu kadar mıydı? Sevmiyor olsa da hayıflanması ve üzülmesi gerekmez miydi? Ne de olsa Fiona yaşadığı şehri onun yüzünden terk etmişti. 

Davet yemekle başlayacağı için bizim için seçilen masada Griand'la yan yana oturmuştuk. Masa büyük bir masaydı. Biz oturduğumuz andan itibaren gelenler gittikçe artmıştı. Ünlü şarkıcılar, gazeteciler, modacılar... Masamızın bu kadar ilgi görmesi hem güzel hem de kötüydü. 

Ben de Griand gibi, oyuncuydum. Ama onun kadar ünlü değildim. Çok güzel değildim, boyum uzun değildi, adıyla yükseleceğim ünlü bir babam yoktu, uygunsuz görüntülerimin çekilmesine izin vermezdim; ünlü değildim. Griand'ın ünlü olmasının sebepleri benim ünlü olmama sebeplerimden bağımsızdı. İyi bir fiziği vardı, yüzü güzeldi, sesi bile güzeldi ve bu da onu şov dünyası için cazip hale getiriyordu. 

Griand genellikle rollerime kendisi karar verirdi. Benim yetenekli olduğumu söyler, kendisinin içinde yer aldığı projelerde bana da yer verilmesini sağlardı. Aldığım roller belki de Griand'ın araya girmesiyle daha büyük çaplı şeyler olabilirdi, ama bunu asla istememiştim. Griand benim arkasına sığınabileceğim bir kaya değildi. Onunla olan dostluğumu bu şekilde kullanmak istemiyordum. Aldığım roller onun yer aldığı projelerde onunla yan yana olabilmem için sadece bir araçtı. Fazlasını istemiyordum, ya da etik dışı olmasını. Etik dışı bir ün benim kendime duyduğum saygıyı yerle bir ederdi.

Yanımdaki sandalye çekildiğinde düşüncelerimi toparlamam gerektiğini hissederek saçlarımı düzeltmeye çalıştım, telefonumu elime alıp kapalı ekranda suratımı süzdüm. Solumda oturan Griand bir anda kulağıma eğilip "Yeterince güzelsin App." dediğinde gevşediğimi hissettim. Ona bakıp gülümsedim, o da bana gülümsemişti. Gülüşünü ilk defa bu kadar kusursuz görüyordum.

Sağımdaki sandalyede oturan kişiye dönüp baktım sonra. Ünlü gazeteci Cloe Holland'dı bu. O da kafasını bana çevirip gülümsemişti. 

"Seni hatırlıyorum.." dedi Cloe. "Apocalypta, değil mi?" İsmimi bu kadar alakasız bir kelimeyle benzeştirmesi sinirimi bozmuştu. Hala gülümseyerek kaşlarımı çattım. "Apple Blavlett, Cloe." dedim. 

Bozuntuya vermeden "Ah.. Evet.." dedi. Sahte gülüşü anında Griand'a doğru yönelmişti. Griand'ı iyice süzerek "Nasılsın Griand West?" diye sordu.

Griand'ın soyadını söylemesine şaşırmıştım. İnsanlar genellikle ona sadece ismiyle hitap ederdi. 

Griand boğazını temizleyerek Cloe'ye cevap verdi. "Gayet iyiyim.. Cloe."

"Yapacağın sürprizi..." dedi Cloe, kaşlarımı çattım yeniden. "Merakla bekliyorum sevgili Griand West."

Griand Cloe'ye hiçbir şey söylemeden ona baktı ve Cloe susarak soluna oturan ünlü rapçi Robert GG'ye döndü. Neler olduğunu anlamak isteyerek ben de Griand'a döndüm. "Hey.." dedim. "Ne sürprizinden bahsediyordu?"

Griand anlayamadığım bir şekilde huzurla gülümsedi. "Güzel bir sürpriz Apple.. Şaşırtıcı ve güzel bir sürpriz. Birazdan sen de öğrenirsin."

Gözlerine anlamaz bakışlarımı yerleştirdim ve sustum. Bu ifadem, 'Bu sürprizi herkesle birlikte öğrenmek zorunda mıyım?' dememle eşdeğerdi. Omuz silkti ve telefonuyla uğraşmaya başladı. Sinirlerimin bozulduğunu hissettim. Benim ona özel olduğunu hissettirmem ve onun bana gayet sıradan olduğumu bütün hareket ve davranışlarıyla haykırıyor olması sinirlerimi bozuyordu. Kendimi aptal gibi hissediyordum, çünkü Griand bu özellikli tavrıma değmiyordu.

Ama hissettiğim sevgi, Griand'ın acımasız tavrını bir kenara koyuyordu. İç çekerek etrafıma bakındım. Dikkatimi bir şey çekmişti. Oturduğumuz masa en büyük masa olmamasına rağmen neredeyse tüm kameramanlar kamerasını bizim masamıza çevirmişlerdi. Hatta birkaç gazeteciyi bizim tarafımıza bakıp birbirlerine bir şeyler fısıldarken yakalamıştım. Bunun nedenini Griand'a sormak için soluma döndüğüm sırada Griand'ın telefonla konuştuğunu gördüm. 

Gazeteciler Griand'ın Fiona'dan ayrıldığını hemen öğrenmiş olabilirler miydi? Beni ve Griand'ı yanlış anlamış olabilirler miydi? Bu çok saçmaydı.. Griand'la ben birçok davete birlikte katılırdık. Griand bunun benim kariyerim için gerekli olduğunu söylerdi, bense bunların Griand'la yan yana olabilmek için yeni fırsatlar olduğunu bildiğimden sesimi çıkarmazdım.

Yemekler servis edildikten sonra herkes yemeklere odaklanmıştı. Adını gerçekten bilmediğim yemekten ağzıma tıkıştırırken bu ortamın beni gerdiğini de hissetmiştim.

Herkes her ortama ait olamazdı. Ben buraya ait değildim. Oyunculuğu seviyordum ama abartılı şeyler bana göre değildi. Griand bu tür yerlere ait hissedebilirdi ama ben hissetmiyordum. Ben kendimi Griand'a ait hissettiğimden onun yanındaydım. Bunun bir noktada kötü bir düşünme şekli olduğunu bilmeme rağmen bunun peşinden sürükleniyordum.

Yemekler yendikten sonra bizleri başka bir salona yönlendirdiler. Griand'la birlikte oraya doğru ilerlerken içimde garip bir his vardı. Griand dans etmek istediğini söylemişti, belki de ondandı. Dans etmekten nefret ederdim. 

Griand beni salonun ortasında, diğer çiftlerin sanki özellikle boş bıraktığı kocaman yuvarlak alana doğru sürükledi. Ve dans etmeye başladık. Benim dans ettiğim falan yoktu aslında, yalnızca Griand'a ayak uyduruyordum. Sağa sola sallanıyorduk.

Griand bana, "Bugün öyle güzelsin ki.." dedi. Bunu onun söylediğine inanamadım. Etrafta kameralar olduğu için mi böyle davranıyordu? 

"Bugün farklısın.." dedim ona. "Sen bana bu kadar iltifat etmezdin..."

"Fiona bana, senin kıymetini bilmem gerektiğini söyledi." dedi, daha doğrusu fısıldadı. 

Söylediği cümle duraklamama sebep olmuştu. Fiona'yla olan son konuşmam aklıma gelmişti. Fiona bana, "Kendini daha ne kadar yok sayacaksın?" diye sormuştu. Fiona anlamış olmalıydı Griand'ı sevdiğimi. 

"Fiona sana başka ne söyledi?" diye sordum, benim sesim de fısıltı gibi çıkmıştı. Kalbimin ortasında kocaman bir yumru varken konuşmak çok zordu.

"Vakit kaybetmemem gerektiğini.." dedi Griand. Dans etmeyi bıraktı. 

"Ne için?" diye sordum. Griand o sırada biraz geri çekildi ve önümde diz çöktü. Cebinden çıkardığı kutuyu bana doğrultup "Bunun..." dedi.

"Apple Blavlett... Benimle.. evlenir misin?"

Gözlerim yerinden çıkacak kadar büyürken kalbimdeki yumru daha da ağırlaştı. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Cloe'nin sorusunu, etrafımızdaki gazetecilerin yoğunluğunu, dans pistinin özellikle boşaltılmış olmasını şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Herkesin bundan haberi vardı. Bu planlı bir şeydi.

Herkes Griand'ın Fiona'yla ilişkisinin bittiğini biliyordu. Menajeri Griand'ı sıkıştırmış olmalıydı. Griand'ın bir sonraki Fiona'sı ben miydim? Bu fikir gözlerime yaşlar doldurmuştu. Griand anlamaz bir ifadeyle ayağa kalktı. 

"Neden ağlıyorsun?" diye sorup sol elinin tersiyle yanağımı sildi. 

"Bir sonraki Fiona'n ben miyim Griand West?" diye sordum, kekeliyordum.

Griand kararsız bir ifadeyle bana baktı. "Dinle.. ben.. seni..."

Elimi havaya kaldırarak onu susturdum. Şaşkın bakışlarla bir bana bir de elime baktı. Etrafıma bakındım. Herkes pür dikkat bizi izliyordu. 

"Bu senin oynadığın filmlerden bir sahne değil Griand.." dedim. "Ve ben de kameralar kapandığında rol yapmayı bırakacak o başrol kız değilim. Ben Fiona değilim Griand. Bana beni sevdiğini söyleyemezsin! Beni de bu şekilde kandıramazsın! Sevgi hakkında bildiğin hiçbir şey yok senin!"

Griand bir şeyler söylemek istedi. Bunu fark ettiğimde dans pistinden hızla uzaklaşmamın iyi olacağını düşündüm. Adımlarımı hızlandırdım, salonun sonunda, kapıya yakın bir yerde durakladım ve arkamı dönerek Griand'a baktım. Bizi izleyen gözler ve kamera lensleri umurumda değildi.

"Üzgünüm Griand," dedim. "Senin yeni Fiona'n ben olamam."

oyuncuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin