Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Şuna bakmayı keser misin artık?" Ellerini çenesine koymuş, karşı bankta oturan çocuğu izleyen arkadaşıma söylendim. Derin nefes alıp bana bakmadan konuştu. "Gözlerimi alamıyorum." Gözlerimi devirip bize doğru gelen arkadaşıma döndüm.
"Antrenmanlar hakkında hocayla bir şey komuştun mu?" Yanımıza otururken sordu. Başımı hafifçe iki yana salladım. "Hayır, daha konuşma fırsatım olmadı. Bir hafta içinde başlayacağız diyorlar."
Spor akademisinde okuyan, yüzme takımındaki üçüncü sınıflardan biriydim. Babam da gençliğinde yüzdüğü için çok küçük yaşlarda beni kursa yazdırmıştı. Kendimi bildim bileli suyun içindeyim diyebilirim.
"Sen yine mi bakıyorsun şu çocuğa?" Felix sorduğunda Soo Bin başını sallayıp ona döndü. "Yeter artık bi alışamadınız. Bakıyorum işte, seviyorum sizene?" Sesini yükselterek konuşup,hızlıca yerinden kalktı. Ayaklarını yere vura vura gittiğinde arkasından bakakalmıştık.
"Kendini nasıl bir duruma soktuğunun farkında bile değil." Felix söylediğinde başımla onayladım. Soo Bin, okulumuzun popüler çocuklarından biri olan, basketbol takımının kaptanı, son sınıf Lee Minho'dan hoşlanıyordu. Aslında buna hoşlanmak da denmezdi, resmen takıntılı olmuştu.
Lee Minho insanlarla uğraşmayı, özellikle de kadınlarla uğraşmaya bayılırdı. Popülaritesi ve yakışıklılığı yüzünden birçok kız onunla sevgili olmak istiyor, o ise hepsiyle dalga geçerek reddediyordu. Bundan nasibini alanlardan biri ise Soo Bindi.
Soo Bin benim çocukluk arkadaşımdı. Çok küçükken yüzme kursunda tanıştığım, o zamandan beri her anımda yanımda olan en yakın kız arkadaşımdı. Bu yüzden, onun bu şekilde kendini ezdirmesi hiç hoşuma gitmiyordu.
Felix ile akademiye başladıktan sonra tanışmıştık. Kısa bir sürede samimi olduktan sonra Soo Bin ile de tanıştırdım. İkisi de oldukça girişken ve konuşkan insanlar olduğu için çok kolay bir şekilde yakın oldular.
"Tek olayı yakışıklı olması. O da kızlara göre. Şahsen, bence sen ondan daha yakışıklısın." Felix, karşımızda oturan çocuğa ters ters bakarken söyledi. Alayla kıkırdayıp başımı iki yana salladım.
"Yalan da söyleyemiyorsun." Gözlerini devirip bana baktı. "Yalan söylemiyorum da ondan. Ayrıca ne kadar yakışıklı olursa olsun karakteri böyle olduğu sürece dünyanın en çirkin insanıymış gibi geliyor."
Haklıydı. Özellikle okulumuzun erkekleri ondan hiç haz etmezdi. Kızların ona aşık olması bir yana, hepsinin duygularıyla oynayıp dalga geçmesi, erkekleri delirtiyordu. Daha önce biriyle çıktığını hiç görmemiştim. Zaten sevebilecek bir tipe de benzemiyordu.
"Şu yanındaki daha iyi aslında. Sarışın olan." Başımla uzun saçlı, sarışın ve yakışıklı çocuğu işaret edip söyledim. Felix suratını buruşturup bana baktı. "Yakışıklı olsa ne olur? Onun da diğerinden bir farkı yok ki."