•16•

5.6K 647 491
                                    

⚠️+18 rahatsız olabileceğiniz kelimeler, cümleler olabilir. smut değil fakat ben yine de uyarımı yapayım. ⚠️

Yolda hafifçe sallanarak yürüyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yolda hafifçe sallanarak yürüyordum. soo bin kolumun altına girip omzundan sarkan elimi tuttu. başını geriye atmış omzuma yaslanırken gülümsüyordu. "daha iyisin sanki?" soru sormamıştım aslında. okuldan çıktığımızdan beri saf saf gülümsemesinden anlamıştım bunu. başını öne arkaya sallayıp yüzüme baktı.

"dostlarım, hanbok ve sevdiğim adam. beni bundan daha çok mutlu eden bir şey yok." sevdiğim adam derken yutkunmamı fark etmiş miydi bilmiyorum. başımı hafifçe öne eğip gülümsedim. tuttuğu elimi sıktı. "küçükken, oyunda seni yendiğimde ağladığını hatırlıyor musun?" kıkırdadım. "evet hatırlıyorum." başını omzuma iyice bastırıp derin bir iç çekti. "çocukluğundan beri kaybetmekten nefret edersin. bu kadar hırslı olmanı kıskanıyorum bazen." avucumu ağzına bastırıp bebek sever gibi sıkıştırdım. gülerken elimden kurtulmak için karnımı dürtmeye başladı.

"Eğleniyor musunuz?" minho soo bin'in diğer yanına geçip kolunu omzuna attı. bu sırada benim kolumu itmeyi de ihmal etmedi tabii. soo bin gergince gülümseyip bana baktı. tepkimi ölçüyor gibiydi. bana karşı ne kadar mahçup görünüyor olsa da hoşuna gittiğine adım gibi emindim. fakat bilmiyordu ki onu değil beni kıskandığı için yapıyordu. elimi cebime koyup gülümsedim.

"eğleniyoruz. çocukluğumuzdan konuşuyorduk." soo bin bu sefer de minho'nun sarkan elini tuttu. kıskanmamalıydım. yapmamam gerektiğini biliyordum ama öyle çok kıskanıyordum ki. soo bin'in ona kayan gözlerini gördüğümde bile bütün bedenimi ateş basıyordu. boğazımın düğümlenmesine engel olamıyordum.

gitmiyordu aklımdan bir türlü. ellerini belime koyduğu zaman parmak uçlarının değdiği her yerin karıncalanması, içimdeki tutkunun şiddetlendirdiği karnımdaki kramplara benzeyen kasıntılar, yüzüne santimlerce yakın olmanın verdiği doyumsuz bir heyecan. bunlar aklımdan çıkmıyordu işte. gülümsedi ona. dudaklarının benden başkasına birazcık bile kıvrılmasını istemiyordum.

"jisung çocukken de böyle yaramaz mıydı?" yaramaz, sen yaramazlık görmedin daha dedim içimden. soo bin cilveli bir şekilde kıkırdadı. senelerdir süren arkadaşlığımız boyunca hiç duymamıştım böyle bir şey. sanki gizli bir sırrını paylaşıyormuş gibi hafifçe parmak uçlarında kalkıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı. "çok yaramazdı."

minho gülümseyerek gözlerini bana kenetledi. bakmamaya çalışıyordum. gözlerimi ne kadar onlardan uzak tutarsam o kadar sakin kalabileceğimi düşünüyordum. fakat öyle değildi işte. bakmasam bile orada, onun yüzüne burnunu yakınlaştırmış olduğunu biliyordum. dilimi yanaklarımın içinde oynattım. sinirlendiğim zaman yapardım genelde bunu. ne boka yaradığından pek emin değilim gerçi.

şehir merkezine geldik. hanbok, genelde gençlerin geldiği, içerisinde türlü oyunları bulunduran bir mekandı. senelerdir nesilden nesile babaların ve annelerin çocuklarına, onlardan da onların çocuklarına emanet edilmiş kutsal bir yerdi adeta. chan, changbin ve minho önümüzden ilerliyor, etrafı merakla ve hayranlıkla inceliyordu.

chére, minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin