Merhaba.
Yolculuğumun ilk bölümü, ilk sayfası. Yıllardır oluşan yazma isteğime sonunda kulak vererek yeni bir döneme adım atıyorum.
Güçlü, kocaman bir aile oluruz umarım. Şu an kimsesiz, iki üç kişilik çekirdek bir aileyim umarım geniş bir aile olabiliriz. Satırlarım, cümlelerim, kelimelerim hatta harflerim bu yolumda umarım uğurlu gelir, sevilir. İnanıyorum ki yazdıkça açılacağım, açıldıkça yazacağım.
Kitabı simgeleyen ögemiz "Zambak".
Saygılar ve sevgilerle okuyucularımı bekliyorum.
Başlama tarihinizi buraya aktarabilirsiniz.
Geleceğe bir söz bırakmak istiyorsanız buraya aktarabilirsiniz.
Ve 1.bölüm sizlerle.
~
"1.bölüm: Hiçlik"
"Birçok kez öldüm."
___
İçimde oluşan ağırlık ruhumu günden güne çürütüyordu. Bu ağırlık dün ya da evvelsi gün oluşmamıştı. Doğduğumdan beri boynumun borcuymuş gibi sürekli benimle beraber, dipdibeydi. Yalnızlığın her hücresi kanıma işlemişken yanımda, aklımda ve içimde sadece o ağırlık vardı. Ayda bir ya da yılda bir zihnimin içine girip konuşuyor ve beni yavaş yavaş ölüme itiyordu. Ben kimdim, neydim, nasıl yaşardım bilinmezdi. Bazen bir sokak köpeği, bazen ev kedisi yeri geliyor çöp toplayan pis bir çocuk oluyordum. Kime göreydi bunlar? Tabi ki insanlara göreydi. Hayallerimin, düşüncelerimin ya da hayattan aldığım her darbede kendimi toparlamayı bilmemin bir önemi yoktu. Dıştan nasılsam içimde öyledir, pistir.
Kendi kirli zihinlerini görmezden gelerek gözüyle gördüğü, küçücük aklının insanların içini görmeye yetemediğini kabullenemeyen canavarların göz bebeğinin temas ettiği herkese istedigi yorumlamayı, lakabı hatta edepli edepsiz her kelimeyi layık görmeyi kendilerine adeta görev edinmişlerdi. Yazık, çok yazık. Bir ömür böyle harcanıyor.
"Birçok kez öldüğümü biliyorum, kenarından köşesinden hayata tutunduğumu."
Aklımda beliren şarkı sözüyle yüzümde peydah olan buruk gülümseme derin bir nefes almamı sağladı. Aniden öksürürken nefes bile alamayışıma sinirlendim. Basit bir nefesi aniden nasıl da unutmuştum işte. İnsan buydu, hatalarla doluydu. Her birimizin kusursuz yaptığını sandığı her şeyde bir kum tanesi kadar da olsa hata bulunurdu. Bulunmasa nasıl insan olurduk.
Birçok kez ölmeyi denemiştim ama içimde bir yerlerde yaşamı merak eden, hayatımın düzeleceğine inanan bir tarafım vardı ve bu sayede ölüme bir adım kala kurtuluyordum. Ölümüm benim ellerimden olamayacağını anlamıştım ama sanki ölücekmişcesine kendime yaşattığım o acılar zevkliydi -ya da ben öyle kandırmıştım kendimi-. Bileklerimden akan kanlı yol beni her zaman mutlu etmişti ya da ağzımdan çıkan iğrenç şeylerin vücudumda bıraktığı boşluğun rahatlatması tarif edilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Teen FictionHayatım yalan ve entrikalar üzerinden ilerlerken ben sadece birilerinin piyonu olma vazifesini üstlenmiştim. Belirsizlik her geçen gün canımı acıtıyor ve ruhumun acı eşiğini yükseltmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.